TELVİN KONSERİ (ANKARA)

Telvin Anatolian Blues 4 Ocak Çarşamba 20:00'de ODTÜ Kemal Kurdaş Salonu'nda sevenleriyle buluşuyor.
Erkan Oğur, 1995 yılında İlkin Deniz ve Turgut Alp Bekoğlu ile bir araya gelip Telvin'i kurdular ve müzikle ilgili arayışlarını birlikte sürdürmeye başladılar. Bu arayış 'Telvin' kavramının müzikteki ifadesi idi. 10 yıl boyunca aralıklarla; gerek ulusal ve uluslararası festivallerde, gerekse performans mekânlarında müziklerini icra ettiler. 2006 yılında ilk albümlerini yayınladılar. Telvin, renkler anlamına geliyor. Tasavvuf erbabı; halden hale geçmeye, karar haline doğru yürüyüşe “Telvin” diyor.



Erkan Oğur,
İlkin Deniz,
Turgut Alp Bekoğlu,
Engin Recepoğulları,
Genco Arı,
Yunus Emre'nin telvini anlattığı şiirindeki gibi; "Hak bir gönül virdi bana ha dimeden hayrân olur. Bir dem gelür şâdi olur bir dem gelür giryân olur". İnsan ruhunun kendi içinde, kutuplar arasında çalkanışı tasvir edilmiştir. Mısra başındaki  "bir dem" kelimesi, ruhun durmadan değiştiğini anlatır. Tutku, korku, aşk, hırs, nefs gibi insani zaaflardan, egolardan arındığınız noktada hâlâ müzik varsa, bu saf müziktir. Temalar, kâinattaki müzik enerjisinin Anadolu’ya hediye edilen kısmına dayalı olarak biçimlenip, geniş doğaçlamalar içeren kendine özgü tavrıyla halden hale geçmeyi ifade etmiş; yaşamımızdaki müzik hallerinin de bir ifadesi olmuştur. Telvin hem iddiasız hem de sınırsızdır. Telvin bir mekân ise biz kapısını dışarıdan çaldık. Şans eseri kapı açıldı. İçeri girdik ve kapı üzerimize kapandı… İçeride kaybolduk. Dışarıya açılan kapıyı arıyoruz. Müzik geçmişe ait bir olgudur... Gelecekte müzik tabii ki

ALINTI: ANKARA NHKM duyuruları...

"Ailem ve Ben Arkeolojiyi Öğreniyoruz" Öğretim Programı

Altınova da tanışyığım değerli öğretmen ve proje üstadı eğitmenin Murat ERGİN'in , insanı özendiren ve imrendiren çalışmasını sizinle kendi diliyle paylaşmak istedim.
Süleyman EKER

Murat ERGİN Projesi!
İki yıldır sürdürmekte olduğum "Benim Müzem" ve "Ailem ve Ben Arkeoloji Öğreniyoruz" projeleri ile İlköğretim düzeyinde büyük dönütler kazanıldı, iki yıl peşpeşe Eğitimde İyi Örnekler Konferansı 2009 ve Eğitimde İyi Örnekler Konferansı 2010 konferanslarında sözlü sunumlarını yaptığım bu iki projenin sonrasında Şanlıurfa Çamlıdere İlköğretim Okulu tarafından hazırlanan 'Benim Müzem' Projesi, Sivas'ta yapılan 18. Müze Kurtarma Kazıları ve Müze Müdürleri Sempozyumu'nda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ödüle layık görüldü.
2009 yılı içinde aldığmız bir önemli dönütte İlköğretim okullarında Müzecilik Kulübü zorunlu hale geldi. Proje Türkiye' deki tüm İlköğretim okullarına sivil müze kazandırılması ve müzecilik eğitiminin zorunlu hale getirilerek Sanat Tarihi ve Arkeoloji gibi alanların desteklenmesini kapsamakta. proje CNN Türk televizyonunda yayınlanan "Taştaki Sır" belgeselinde tanıtıldı


Urfa Göbeklitepe'de bir okul ve bir öğretmen ile EmineCaykara

"Ailem ve Ben Arkeolojiyi Öğreniyoruz" Öğretim Programı
Yalova Altınova ilçesinde devam eden projede Okul Müzecilik Drama Atölyesi ile öğrenci velilerinden başlayarak, önce ailede Tarihi, Arkeolojiyi ve Güzel Sanatları anlayarak farkındalık düzeyini artırmak hedeflendi. Okul içerisinde kurulan Seramik atölyesi ile, öğrenci velilerine haftada 10 saat seramik tanıma,eserlerin bireysel, sosyal ve fiziksel özellikleri gözlem yapma, düşünce ve duygularını ifade etme, hayal gücünü kullanma ve bunları kendi yaşamlarına bağlamaları, bilgilenmeleri, eski eser ve müzelerin gündelik hayata kattığı kültürel değerleri anlama ve bu değerleri yaşatmaları amaçlanmıştır.

Okul Veli ilişikisi bağlamında, öğrenciler seramik sanatına ve aile içinde sanata katılma isteği arttığı gözlenmiş, Güzel Sanatlardan başlayarak, süreçe ailesi ile katkıda bulunma yoluna giderek,"Ailem ve Ben Arkeolojiyi Öğreniyoruz” Yaşam boyu eğitim sürecinde objenin ve yaratcılığın önemini kavrama, Seramik sanatının çok yönlü öğrenme ve yaşam alanları olarak ( Tarih, arkeoloji, form bilgisi, çevre, heykel, mimari vb.) Seramik eğitimi, amacı ve konuları, sergileri, objeleri, ortamı, çevresi, insanı merkeze alan ve disiplinler arası yönleriyle sanatın, temel eğitim kuramları ve ilkeleri ışığında aktif bir öğrenme ve gelişme alanı olarak kullanılmasını içermektedir.

Bir köy okulu olmasına rağmen okul içerisinde kurulan seramik atölyesinde üretilen seramik formlar, çanak çömlek, form, takı ve arkeolojik eserlerin yorumlamalarından oluşmaktadır. Yakın çevredeki seramik ve çinicilik zenginlikleri üretimde örnek teşkil edilmiş ve çini desenleri rölyef şeklinde yorumlanarak kültürel miras özelllikleri gözetilen (lale,karanfil )gibi formların kullanılmasının yanında, seramiğin içinde barındırdığı özgünlükten yararlanarak yaratıcı eserler ortaya çıkartılmıştır

"Ailem ve Ben Arkeolojiyi Öğreniyoruz" özellikle zaman ve mekan içinde kendini ve insanları anlama, kültürel mirası devam ettirme, geçmişi, bugünü ve geleceği anlamlı bir biçimde ilişkilendirme, kültürel varlıkları, eski eserleri anlama, koruma ve yaşatma, kendi kültürünü ve farklı kültürleri çok yönlü ve hoşgörülü bir yaklaşımla tanıma ve anlama, Sanatı bir yaşam biçimi haline getirme ve okullarına birer yaşayan kurum niteliğini kazandırma, kültürlerarası anlayış ve empati geliştirme gibi hedeflere hizmet etmektir.
"Ailem ve Ben Arkeolojiyi Öğreniyoruz" Öğretim Programı devamında üretilen formlar yıl sonunda sergilenecek ve yeni projelere eklemlenerek devam edecektir, bu amaçla okulda kurulan müzecilik klübü ile çevre gezilerine devam edilecektir, Yaşamının büyük bir kısmını Eskihisar' da devam ettirmiş olan Osman Hamdi Bey' in kültürel mirasının devamı Eskihisar' ın tam karşısında bulunan Altınova ilçesinde kökleşerek devam ettirilecektir.

Caddelerde Rüzgar (Nota-Akor)

Çınarcık gitar kursundan öğrencilerim ! Gitarın başlangıcında milli marş olmuş ve bana gına gelmiş olan bu parçayı tekrardan sizlerle paylaşmak ve anlatmaktan gurur duyarım :) Ritim arpej ve melodisiyle birlikte sözleri hepsi bir arada kolay gelsin... Sorularınızı mümkünse yorumlar kısmından bekliyorum, takip etmem daha kolay oluyor...

Am

Caddelerde rüzgar aklımda aşk var
E7
Geceyarısında eski yağmurlar
Am                     FMaj7
Şarkı söylüyorlar sessiz usulca
E7                                   Am
Özlediğim şimdi çok uzaklarda

Am
Deli dolu günler Hayat güzeldi
E7
Kahkahalarıyla hayat geçerdi
Am                    FMaj7
Ellerim uzanmaz dokunamamki
E7                                    Am   A7
Özlediğim şimdi Çok uzaklarda

Dm
O da özlüyormuş Benim bir tanem
Am                    (FMaj7)
Çok üşüyormuş ben olmayınca
E7                                  Am   A7
Öyle yazıyor son mektubunda

Dm
O da özlüyormuş Benim bir tanem
Am                    (FMaj7)
Hep ağlıyormuş ben olmayınca
E7                                     Am
Öyle yazıyor son mektubunda



Söz: Kayahan
Müzik: Loreena Mc Kennitt
Parantez içindekileri isteğe bağlı kullanmayabilirsiniz. Sade hali olan bu yazım dışında Bm7b5 akorunun da kullanıldığı yerleri bu akoru öğrendikten sonra kullanacağız…

Öğretmen ve Yaratıcılık !

Öğretmen olarak, son dönemlerde yakalayabilip incelediğim en güzel araştırma ve değerlendirme çalışmasının bir bölümünü sizinle paylaşmak istedim. Bir öğretmen kılavuz olabilecek bu değerlendirmeleri lütfen okuyup paylaşmanızı öneriyorum. Bu araştırma konusunu naçizane yapanlardan izin almadan paylaşmam problem olacağını düşünmüyorum çünkü, okullarımızın durumu açık ve seçik görülmektedir.
Ama öncelikle araştırmayı okuduğunuzda karşınıza çıkacak sonuç yetersiz eksik öğretmen arayışı sizi şaşırtacaktır. Olsun genede güzel bir araştırma deyip bir önsöz ben yazdım O yüzden :)
Bu bilgilerin neden şu ana kadar değerlendirilmediği yada sunulmadığının sebepleri olarak;
  • MEB'in sürekli öğretmenler üzerinde uyguladığı gizli mobbing uygulamaları,
  • Başarısızlıkların tek sorumlusu öğretmenlermiş gibi davranılması,
  • Öğretmenlerin sınıf içi insiyatif kullanamayacak kadar evrak telaşı ve müfetişlere birşeyler kanıtlama kompleksi,
  • Öğretmen yaratıcılığının önünde idareci ve hata yapma korkusuyla hiçbirşey yapmayan üst düzey yöneticilerin kişisel egoları,
  • Öğretmenlere yüklenmiş olan "Devlet memuru ol", "...asli görevlerini yerine getir önce.." baskısı,
  • Gene öğretmenlerin hiçbir şey üretmeme bahanesi olan imkan ve olanakların yetersizliği saçmalığı,
  • İlçe, kasaba ve köylerde öğretmenlerin mülki amirlerin amelesi gibi kullanılıp, çocuklara hizmet edildiğinin unutulması,
  • Kişisel beceri ve yetenekleri olan eğitmenlerin yaptığı çalışmalarda, yapılanların değil eksikliklerin değerlendirilerek çalışmalara zaman ve gelişim olanağı tanınmadan yok edilmesi, ( gene hata yapamama cesaretinden kaynaklanan beyinsel esaret...)
  • Üretilen değerlerin maddi külfet yada pazar olarak değerlendirilmesi ve bunun sonucunda öğretmenliğin idealizminin yerlede sürünmesi,
  • Yaratıcılığını sergileyen öğretmenlerin genel motivasyonunun sürgün, deli yada rahatsız insan kavramlarıyla ödüllendirilmesi. ( O da bir motivasyon aracı değil mi ? :) Çünkü yaratılan her ürün alışkanlıkları ve düzeni bozan değerlerdir! 
  • Öğretmenin yaratıcı sınırlarını velilerin eğitimiyle geçirirlen zaman ve sinir harplerinin belirlemesi. ( Ne de olsa herkesin çocuğu dahi, herkesin çocuğu aileden terbiyeli :)
  • Eğitmenlerin, bir yarış atı gibi öğrencileri sınavlara hazırlamasını isteyen sistemin, başarıyı sınavlara endekslemiş olması. Ayrıca bu yarışta asıl jokeyin öğretmen değil, öğretmenin sırtına binmiş olan veli, öğrenci, idareci ve yöneticilerin olmasının ortaya çıkacağından korkulduğundan bu tarz verilerin yerinde değerlendirilmediğine inanıyorum.
Peki Öğretmenden beklenen yaratıcılık neymiş bir bakalım. Aşağıdaki  araştırmayı okuduktan sonra ekleyeceğim diğer tanımlamalarımla zihinlerde daha iyi oturacaktır diye düşünüyor ve Einstein'in bir sözüyle sizi araştırmayla baş başa bırakıyorum, böylece kaynağa inebiliriz umarım.
"Problemler onu üreten bakış açılarıyla çözülemez"  
Bkz "bakış acısı" yazım :)

Süleman EKER 16/11/2011

Aşağdaki Osman Gazi Üniversitesi Sosyal bilimler dergisi sayı 18 den alıntıdır...


ÖĞRETMEN DAVRANIŞLARININ YARATICI DÜŞÜNME
BECERİLERİNİN GELİŞİMİNE KATKISI
Yaratıcılık kavramının Batı dillerindeki karşılığı “kreativitaet, creativity” dir. Latince “creare” kelimesinden gelir. Bu kelime, “doğurmak, yaratmak, meydana getirmek” anlamındadır (San, 1985).

Yaratıcılık dendiği zaman akla karmaşık bir süreç gelmektedir. Yaratıcılık süreci, tüm duyuşsal ve düşünsel etkinliklerde, her türlü çalışma ve uğraşın içersinde vardır. Birçok kişinin doğru ya da yanlış olarak kullandığı bu kavramın kesin bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Bu konuda uzun yıllardan bu yana çalışmalarını sürdüren araştırmacıların görüş birliğine vardığı ortak bir yaratıcılık tanımı yoktur. Buna rağmen, bu araştırmacıların yaptığı farklı tanımların bazı temel noktalarının birbirlerine yaklaştıkları gözlenmektedir. (Kamaraj ve Aktan, 1998).
Yaratıcılık, hem bir süreç hem de bu sürecin sonunda ortaya özgün bir ürün koyma olarak ele alınabilir. John Preeman’a göre ise “yaratıcı olmak demek; dünyaya yeni ürünler ya da düşünceler sunabilmek demektir” (Noyanalpan, 1993).
Barlett’in “ana yoldan ayrılma, deneye açık olma, kalıplardan kurtulma” şeklindeki yaratıcılığı tanımlamasının yanı sıra, daha çok sanat alanındaki yaratıcılık üzerinde duran Read, yaratıcılığı “önceden biçimi ve hiçbir yüzü olmayan bir şeyin varlık kazanması” şeklinde tanımlamaktadır. Landau’nun yaratıcılık tanımı ise “Daha önce kurulmamış ilişkiler arasında ilişkileri kurabilme, böylece yeni bir düşünce şeması içinde, yeni yaşantılar, deneyimler, yeni fikirler ve yeni ürünler ortaya koyabilme becerisi” şeklindedir (San, 1985).

Yaratıcılık söz konusu olduğunda; bilgi ve deneyim birikiminden yararlanarak sentezleme sonucu yeni ürünler ortaya koymak gerekir. Birbirleriyle farklı olan, ilişkisi Olmadığını sandığımız şeylerin ilişkisini kurmak ve yeniyi yaratmak gerekir. Görmek, yaratmanın başlangıcıdır. Buluşun, yeniliğin söz konusu olduğu yaratıcılıkta, zihnin tüm yetileri, düşünme süreçleri, imgelem, duygular etkileşim halindedir. Yaratıcılık tüm zihinsel yetileri geliştirmede rol oynar.

Yaratıcı Düşünme; buluşçu, yenilik arayan ya da eski sorunlara yeni çözümler getiren ve özgün düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlayan bir düşünce biçimidir. Bilgi çağında, bilgi üretme ortamında yaşam bulması ve geliştirilmesi gereken bir olgudur.

Yaratıcı düşünme özgürdür, hareketlidir, üretken bir süreçtir. Çok yönlü bakmak, çok seçenekli çözüm yolları bulmak gerekir. Tasarımcı yaratıcı eylem sürecidir. Yaratıcı
Düşünmenin 4 Boyutu;

1. Akıcılık: Üretilen uygun düşünce sayısı ve ya problem için birçok alternatif geliştirme becerisi,
2. Esneklik: Farklı kategorilere giren düşünce üretme yeteneği ve ya problem çözümünde yaklaşımları değiştirme,
3. Özgünlük: Eşsiz, rastlanmayan, akıllı düşünceler yaratma yeteneği ya da yeni özel çözümler getirme becerisi,
4. Zenginleştirme: Düşünceyi tamamlayarak geliştirme, ayrıntılara girebilme, yanıtlar ekleme yeteneği şeklinde tanımlanabilir (Erlendsson, 1999).

Yaratıcı düşünmeyi geliştirme, bireylerin iletişim becerileri kazanmalarına, yeni durumlara daha kolay uyum sağlamalarına yardımcı olur. Yaratıcılığın her birey tarafından doğuştan getirildiği düşünülse de bireylerin yaratıcılığı zeka, yetenek, çevre, eğitim v.b etkisi ile doğru orantılı olarak artabilir.

Yaratıcılığı yüksek olan bireyler; meraklıdırlar, temel sorunlarla ilgilenirler, özgürdürler, enerjiktirler, esprilidirler.

Yaratıcı düşünmede, öncelikle çok yönlü bakış-ıraksak düşünce biçiminin yerleşmesi gerekir. Genel kalıplarla ve yakınsak düşünceyle yaratıcılık gerçekleşemez. Yakınsak düşünce farklı ilişkiler kurmayı engeller. Sıradan, hemen akla gelen en yakın olasılık üzerinde durulur. Öğrencilere alıştırılan tek çözüm yolu vardır, tek doğru vardır, bu yakınsak düşünce ürünüdür (Sungur, 1997).

Iraksak düşünce mevcut bilgiyi de kullanarak değişik yanıtlar üretilmesidir. Bunlar özgündür. Tek çözümlü değildir, salt fikir bulunmakla kalınmaz, geliştirilir, ayrıntılara inilir. Iraksak düşüncede çağrışım ve ifadelendirme söz konusudur. Iraksak düşünce farklı çözümlere ulaşırken, yakınsak düşünce tek bir çözüme ulaşır. Sistem yakınsak düşünen, yaratmayan, farklı ilişkilendirmeler kurmayan, derinlemesine düşünmeyen bireyler yetiştirir. Hâlbuki yaratıcılık yöntemi çerçevesinde salt bilgi tekrarı olmayan, ezber değil de farklı çözümler üretebilen, ıraksak düşünceli bireyler yetiştirilebilir.

Çağdaş ülkelerde zorunlu eğitime ve eğitim sistemine getirilen en temel eleştirilerden birisi yaratıcılığın gelişiminin engellenmesiyle ilgilidir. Eğitim sisteminin öğrencilerepotansiyellerini geliştirme fırsatı vermesi ve ülke kalkınmasında etkin rol oynayabilmesi için öğretimin içerik ve yöntemleri eleştirel düşünme, bilimsel düşünme, ilişkisel düşünme, akıl yürütme ve yaratıcı düşünme gibi becerileri kazandıracak şekilde yeniden düzenlenmelidir (Doğan, 2005).

Eğitim sistemi, bireylerin düşünce yapılarını geliştirmeyi, aklını çeşitli biçimlerde kullanmayı, diğer kuşakların yaptıklarını yineleyen değil yeni şeyler yapabilme yeteneği olan insanlar yaratmayı amaçlar. Bunu gerçekleştirebilmek için de eğitim sisteminde yaratıcılığı etkin kılmak gereklidir. Özgür ve eleştirel düşünme yaratıcılığın, dolayısıyla çağdaş eğitim anlayışının gereklerinden biridir (İpşiroğlu, 1993; Çellek, 2001;
Noyonalpan, 1993).
Yaratıcılık, son çeyrek asırda üzerinde çokça durulan, dikkat çeken konulardan biridir. Okullar bir yandan yaratıcılığı öldürmekle suçlanırken, diğer yandan okulun yaratıcılığı geliştirme işlevi önem kazanmış ve bu yöndeki çalışmalarda bir hızlanma görülmüştür (Açıkgöz Ün, 1998).

Özellikle yaratıcılığın temellerinin atıldığı yıllar okulöncesi eğitim ve ilkokul yıllarıdır. O halde gerek ana-baba ve çocukla ilgilenen diğer yetişkinlerin, gerekse öğretmenlerin, çocuğun bu yıllarını iyi değerlendirmeleri ve yaratıcı nesillerin temellerini oluşturmaları gerekir ( Blomm ve Sosniak, 1981).

Öğretmenlerin çocuklarda yaratıcılığı geliştirebilmeleri için, her şeyden önce kendilerinin yaratıcı bir kişiliğe sahip, çocuklar için uygun bir model olmaları gerekmektedir. Diğer bir deyişle, öğretmenler, akıcı, esnek ve orijinal bir düşünme gücüne sahip olmalı ki çocukları yaratıcılığa yöneltecek bir öğretme-öğrenme ortamı düzenleyebilsin ve yaratıcılığın gelişimine rehberlik edebilsin.

Özellikle, çocukların ilgilerini, gelişim özelliklerini merkeze alan, öğrencinin etkinliğine, araştırıcılığına problem çözmesine önem veren, öğrenci kararlarını ön plana çıkaran ilerlemecilik eğitim akımına uygun bir program, çocuğun yaratıcılığını besler.

Böyle bir program: hazırlama ve uygulamada öğretmen nitelikleri çok önem taşır. Öğretmen; öğrencilerini tanımak, onların ilgilerine, gelişim özelliklerine ihtiyaçlarına uygun bireyselleştirilmiş programı düzenleyip uygulayabilmelidir. Bu durumda, öğretmen sınıfındaki öğrenci sayısı kadar çeşitlilikte etkinlik planlayabilecek bir yaratıcılığa sahip olmalıdır.

Öğretmen sınıfta demokratik bir ortam yaratmalı; çocuklar ilgi duyduğu, istediği, kendini hazır hissettiği bir dersle ilgili etkinliklere başlayıp sürdürebilmelidirler. Karar büyük ölçüde öğrenciye aittir. Öğretmen, öğrencilerin özgürce denemeler yapmalarına, olağanın dışında çözümler bulmalarına fırsat yaratacak esnek öğretme- öğrenme ortam düzenleyebilmelidir.
Bu durumda öğretmen gerek model; gerekse yaratıcılığın gelişimini kılavuzlayan kişi olarak çocukların özgürce denemeler yapmasına, araştırmasına, orijinal alternatif çözümler bulmasına, ortam yaratması ve rehberlik etmesi gerekir (Tuckrnan,1992).

Öğretmen, öğretme-öğrenme ortamında yaratıcılığın gelişimine yardım edebilmek için nasıl davranmalıdır?
Diğer bir deyişle, hangi davranış özelliklerine sahip olmalıdır?

Yaratıcı düşünme, yaratıcı problem çözme zaman alıcıdır.
• Öğretmen, öğrenciler üstündezaman baskısı yaratmamalı, aceleci olmamalıdır.
• Hız yerine; dikkatli düşünmeye, çeşitli olasılıkları düşünmeye ve yaratıcılığa değer vermelidir.
• Çocukların analitik düşünmesi, problemlere birçok alternatif çözüm yolları bulması için zaman tanımalıdır.
• Öğretmen bir şey yapma, bir problem çözme konusunda asla bir tek yol belirlememelidir. Bu durumda, çok çeşitli çözüm yollarını gösterebilmelidir.
• Öğretmen öğrencileri kendi kafasındaki çözümü bulmaya zorlamamalı, aksine, açık fikirli, değişik eğilimleri, yaklaşımları kabul eder bir model olmalıdır. Yaratıcılıkta merakın, araştırmanın ne kadar önemli olduğunu kendisi model olarak göstermelidir.
• Öğrencilerin de bir tek yol, bir tek sonuç üstüne odaklaşması ve çözüme kısa sürede ulaşma isteklerini önlemelidir.
• Öğretmenlerin sınıf içi ve dışındaki davranışları da öğrencilerin yaratıcılığının geliştirilmesinde önemli rol oynar. Öğrencinin cesaretini kırma, güvensizlik, aşırı eleştiri, davranışlarında tutarsızlık, heyecan azlığı, dogmatik ve katı olma, genelde yetersiz olma, dar ilgileri olma, sınıf dışı tartışma ve konuşma olanağı tanımama, öğrencilerde eleştirel düşünceye gereken önemi vermeme, öğretim yöntem ve tekniklerini uygulama bilgi ve becerisindeki sınırlılıklar, motivasyonsuzluk, ekonomik zorluklarla uğraşma gibi durumlar yaratıcılığı engelleyen öğretmen özellikleri olarak sıralanabilir. Sungur (1997), evde ve okulda öğrencinin yaratıcılığının önündeki engelleri aşağıdaki gibi belirtmektedir.

1. Çocukları sürekli gözetim altında bulundurma, izlendiklerini fark ettirme,
2. Çocukların yaptıklarını iyi ya da kötü olarak sürekli yorumlama veya iyi kötü anlamlarında değerlendirme,
3. Çocukları denetim altına alma
4. Aşırı övme veya tersine aşırı yerme,
5. Çocukları birbirleriyle karşılaştırma, onları rekabete zorlama,
6. Çocukların deneyip yanılarak öğrenmelerine izin vermeme,
7. Çocukların fikrini almadan, katı ve değişmeyen seçimler sunma,
8. Çocukların yapmak istediklerine sürekli sınırlar koyma,
9. Çocukların yapması gerekenleri onların yerine yapma,
10. Sorumluluk vermekten kaçınma,
11. Çocuklara neyi, nasıl yapacaklarını gösteren kesin, değişmez reçeteler sunma
(Akdağ ve Güneş, 2003).
Öğrencilerin yaratıcılıklarının geliştirilmesi, okulda uygulanan program, öğretmenlerin genel yapısı, öğretim yöntem ve teknikleri ile yakından ilgilidir. Derslere göre düzenlenen programlarda temel amacın, içeriği öğrenciye kazandırmak olması, öğrencilerin yaratıcı düşünmelerini engellemektedir. Yaratıcı düşünceyi geliştirecek bir ders, öğrencinin sürekli soru sormasını; nasıl?, niçin?, ne kadar? gibi sorulara veya eğer… olursa… ne olur? gibi olası cevaplı sorulara cevap aramalarını içermelidir....

Kürşat YENİLMEZ
Yrd. Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Eskişehir/TÜRKİYE
E-mail: kyenilmez@ogu.edu.tr

Belma YOLCU
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Eskişehir/TÜRKİYE
Yazının Tamamı için Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi arşivinden Sosyal bilimler dergisi 18. sayı  2007 den ulaşabilirsiniz.

Bu da bir bakış açısı!

BAKIŞ ACISI !
Hayata bakışta, en doğru açı "Burnumun diki" ne de olsa baktığım yöne gitmek en sağlıklısı :) Birde en yakını hedefleyince, her durumda uzağa daha yakın oluyorum sanırım ondan olsa gerek...


Bakış açısı kelimesi oldum olası bana saçma gelir, hangi açıdan neyi göreceğimi benden çok, başkalarının duruşu belirler. Çoğu zaman bu durum, daha çok bir "Bakış Acısı" olur algımızda ve acı verir doğası gereği. Sonrası zaten malum... "...beni anlamadın..." diye sıradan bir sonuç çıkar karşımıza. Anlamak çözüm olmaz zaten insan egosu karşısında. Çünkü karşıdan algılanan sadece nasıl ifade ettiğindir. O da onun bakışı olur ve gard alınır karşılıklı hayata ve kişilere. Aslında gard korunmak için alınmamış, tam aksine saldırı amaçlıdır vahşi bastırılmışlığımızda.
Çünkü herkes kendine hükümettir, anayasası değişken. Sadece "GÖRÜŞ" bildirir kendine devlet bakanı. Ve bakışlarıyla değerlendirdiği hayatı, görüşleriyle çarpıtarak anlatır insanoğlu insan! Çünkü "Hafıza hep içe dönüktür ve kıttır kelime hazinesi".
Benim gibi...

Süleyman EKER 2011

K.Ö.Y. Takip Sosyo-Kültürel Ekip'nin 16 Ekim 2011 Pazar tarihli Alpagut Köyü çalışması

Güzel ve örnek bir eğitim projesi Uludağ Üniversitesi tarafından hayata geçiriliyor, her türlü desteğe açık bu projeye eğitmenler tarafından destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Destek yaratıcı ve öğrenci katılımlı projeler üretilmesi olarak basitçe özetlenebilir. Paylaşın ve iletin herkese lütfen...

K.Ö.Y. Takip nedir ?

K.Ö.Y. Takip sistemi Uludağ Üniversitesi'nde halen devam etmekte olan, bir sosyal sorumluluk ve kırsal kalkınma projesi olan Köye Öğrenci Yardımı Projesinin saha çalışmalarının incelenmesi için tasarlanmış bir sistemdir. Projenin köylerde yürütmüş olduğu saha çalışmaları Ekip çalışmaları baz alınarak kategorize edilmiştir. Saha çalışmasını incelemek istediğiniz ekibin ilgili bağlantısına tıkladıktan sonra saha kayıtlarını inceleyebilir, yorum yapabilir ve paylaşa bilirsiniz.


Eklenen bütün saha kayıtları projenin facebook ve twitter sayfasında da otomatik olarak yayınlanmaktadır.

Değerli Vodafone kullanıcıları kısa mesaj bölümüne "follow koytakip" yazıp "2444"'e gönderirseniz K.Ö.Y. Projesi olarak Keles ilçesine bağlı köylerde yaptığımız çalışmalar ücretsiz olarak telefonunuza mesaj olarak gelecektir.

ÖRNEK ÇALIŞMA
Bu hafta ekibimize yeni gelen arkadaşlarımız ve Alpagut Köyü Kültür Evi’ndeki etkinliklere yeni katılan çocuklarımızla tanışıp kaynaştık. Yeni gelen arkadaşlarımıza köyümüzü tanıtmak amaçlı kısa bir gezi düzenledik. Ekibimizin müzik dalında çalışmalarına devam eden arkadaşlarımız enstruman öğrenmekte olan çocuklarımızın yaz tatili boyunca sürdürmüş oldukları kişisel çalışmalarının sonucunu gözlemlediler ve bu şekilde geçecekleri yeni eğitim seviyesi belirlenmiş oldu. Ayrıca farklı enstrumanları öğrenmek isteyen çocukların isimleri liste halinde tutuldu ve Batolit grubuna 3 kişinin daha eklenmesi fikri doğdu.

BURSA IÇIN DEPREM UYARISI!


ULUDAĞ Üniversitesi’nde düzenlenen Bursa’nın Depremselliği’ konulu panelde konuşan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Kutoğlu, Bursa’da Kestel- Demirtaş-Görükle doğrultusunda bulunan 23 kilometrelik yeni fayın büyük bir tehlike oluşturduğunu belirterek, bu fayda hareketlilik ve deformasyonun başladığı görüşünü savundu.

Moderatörlüğünü Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi İnşaat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Adem Doğangün’ün yaptığı panele, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeodezi Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Kutoğlu, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Taş, İstanbul Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü Eğitim Koordinatörü Özden Işık konuşmacı olarak katıldı.

"BARKA TAHMİN ETTİ, KUTOĞLU BULDU"
Doç. Dr. Hakan Kutoğlu, Bursa’daki yeni bulunan fay konusuna dikkat çekerek uyarılarda bulundu. Daha önce Prof. Dr. Aykut Barka tarafından tahmin edilen bu fayı, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi olarak ’radar interferogram’ ile yaptıkları çalışmalar sonunda kesinleştirdiklerini kaydeden Doç. Dr. Kutoğlu, şunları söyledi: "Bu fayda hareket ve deformasyon başlamış.
Fayın ortasındaki iki noktada büyük bir hareketlilik söz konusu, 3 yılda 27 santimetrelik çökme oluşmuş. Bu fay, ‘çek-ayır’ fayı olarak nitelediğimiz cinsten bir fay. 23 kilometre uzunluğunda olduğuna göre en fazla 6.6 veya 6.7 büyüklüğünde bir deprem üretebilir. Bunun ne zaman olacağı konusunda elimizde veri yok. Ancak en son depremin 1855 yılında olduğunu düşünürsek, pek de uzak bir zaman değil. Bursa’daki yetkililerin bir an önce çalışma başlatıp önlem alması Doç. Dr. Kutoğlu, birinci derece deprem kuşağında olan Bursa’nın toprak yapısının depremin şiddetini arttırıcı nitelikte olduğuna dikkat çekerek, "İstanbul’da bile bir deprem olsa, Bursa’da bu 1.6 kat daha büyük hissedilir. Bu yüzden 6.7 büyüklüğündeki depremin şiddeti daha fazla olabilir" diye konuştu.


"DOĞAL GÜZELLİKLERİ DEPREME BORÇLUYUZ"
İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, Türkiye’deki tüm doğa güzelliklerini depreme borçlu olduğumuzu anımsatarak, bu nedenle deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini vurguladı. Türkiye’de kentleşmenin anayasasının yapılması gerektiğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Gündoğdu, "Kentsel dönüşüm konusunda yöneticilerimizin iyi niyeti varsa, kentleşmenin anayasasını ve kentsel dönüşümün yasasını çıkarma konunda da bu iyi Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Taş da, deprem tartışmalarında depreme dayanıklı bina yapımı konusunun ihmal edildiğini savunarak, bu konuda yapı denetim sisteminin önemine işaret etti. İstanbul Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü Eğitim Koordinatörü Özden Işık ise İstanbul’da yaşayanlarda afet kültürü oluşturmaya çalışmaları hakkında bilgi verdi. Işık, herkesin afetin ilk 72 saati içinde yapması gereken ilk yardım, yangından korunma gibi konularda eğitim almasının hayati önem taşıdığını vurguladı.

Gitara giriş :)

Gitara girişten yanlış anlayacağınız gibi gitara girişip kafasını gözünü yarmak değil :) Gitar derslerine başlarken ortak bir dil oluışturup, başlangıç bilgilerinden ibarettir... Çınarcık gitar kursu öğrencilerim için hazırlamış olduğum çalışma metodundan bir alıntıdır... Kolay gelsin ...

GİTARI ÇÖZEBİLMEK İÇİN GEREKLİ OLAN BİLGİLER


Gitarda ki notaların yerlerini kolay bir şekilde ezberlemek, sistemini çözmeye bağlıdır. Sistemi kurabilmek için bazı bilgilere ihtiyaç vardır. Bunlar sırasıyla;

  • Gitar tel numaralarını bilmek;

Tel numaraları, ince telden kalına doğru sıralanır. Aşağıdaki şekilde ki gösterim TAB yazılım sistemi temeline dayanarak hazırlanmıştır ve dünyada en çok kullanılan sistemdir.

  • Gitardaki boş tellerin isimlerini bilmek;


Boş tellerin notalarını ve yerlerini kavramak, diğer notaların yerlerini keşfetmek gitarı öğrenmek demektir. Yine inceden kalın tellere doğru; Mi-Si-Sol-Re-La-Mi (E-B-G-D-A-E) şeklinde sıralanmaktadır.
  • Perde ve numaralarını bilmek;

Roma rakamlarıyla ifade edilen perde numaraları dışında boş telleri nota üzerinde 0 (sıfır) olarak belirteceğimizi hatırlatayım...
  • Oktavlarını bilmek;

Aralık konusunda da belirttiğimiz gibi, 12 notadan oluşan Tampereman sistem 12. Perde de bize aynı sesin bir oktav incesine ulaştıracaktır. Dolayısıyla boş tel isimlerini biliyorsak, 12. Perdede ki notaları da öğrenmiş oluyoruz. Bize sadece aralardaki notaları keşfetmek kalıyor.

Aşağıda gitardaki 6. tel E ( Mi ) teli üzerinde bir Oktavlık kromatik yazılışını görmektesiniz.



  • Tam ve yarım aralıkları bilmek;
İNTERVAL - ARALIK bilgisi...
Notalar genelde duyulan ve bilinen, yedi farklı isimden oluşur. Ama Batı müziği formu dediğimiz Tampereman sistemde C (do ) sesinden B (si) ye kadar ulaşmaya çalıştığınızda, 7 seslik bir yol değil, 12 seslik bir yol alırız.

Do-Re-Mi-Fa-Sol-La-Si gibi söylenmesine rağmen gidilen uzaklık;


C-(C#, Db)-D- (D#, Eb)-E-F- (F#, Gb)-G-(G#-Ab)-A-(A#-Bb)-B gibidir.
Burada öncelikle bilmemiz gereken temel en önemli aralıklar Tam aralık dediğimiz Majör 2'li (M2) aralık ve Yarım aralık dediğimiz Minör 2'li (m2) aralıklardır. Bu aralıklar gitarı çözerken kullanacağımız aralıklardır. (Bkz. GİTARI ÇÖZEBİLMEK Dersi)




Daha önce, Diyez (#) ve Bemol (b) işaretlerinin tanımını yapmıştık. Ama burada dikkat etmemiz gereken C# ve Db isimlerinin aynı notayı (yani do ve re arasındaki siyah tuşu) ifade etmesidir. Biz isimleri farklı, sesleri aynı olan notalara Anarmonik (enharmonic) notalar diyoruz.

12 sesi ardı ardına sıralayıp çaldığımız zaman oluşan diziye Kromatik gam (cromatic scale) denir.

Değiştirici işaret almadan ardı ardına sıralayıp çaldığımızda oluşan diziye ise Diyatonik gam (diatonic scales) deriz. Yedi sesten oluşan dizilerden; Majör, Minör, Mod ve Makam dediğimiz Gamları oluşturur. (Do majör gam, sol minör gam, ionian modu, aolian modu, çargah makamı, rast makamı gibi…) Bazı diziler (özellikle etnik diziler), yedi notadan az veya fazla seslerden de oluşabilir.

Aklımıza daha iyi yerleşmesi için 12 notayı 12 aya, 7 notalı dizileri de haftaları oluşturan günlere benzetebiliriz

Aşağıdaki tabloda tüm aralıklar isimleri ve sembollerini tek grafikte görüp öğrenebilirsiniz. Akor kuruluşlarını öğrenirken bu tablo kurtarıcı bir özelliğe sahip olacaktır. O yüzden mümkün oldukça sık bu bölümü ziyaret etmek zorunda kalabiliriz!


  • Boş tellerin Sol anahtarındaki yerlerini bilmek ve Tüm notaları keşfetmek;


Aşağıda gördüğünüz tabloda ki notalara Diyatonik Sesler diyoruz. Yani diyez veya bemol gibi değiştirici işaret almamış olan notalardır. Ara sesler olan diyezli ve bemollü notalara geçmeden önce bu notaları iyice klavye üzerinde keşfetmeye çalışalım.

Yukardaki tabloda daha koyu belirtilmiş olan notaları, aşağıda porte üzerinde yazılmış notalar olduğunu belirtmeliyim... Yeni başlayanlar bu notaları teke tek görerek ve karşılaştırarak öğrenmeyi deneyebilir. Bir seviye ileri gitar öğrencileri içinse tavsiyem pozisyon değiştirerek ( 2. perdeden yada 5. perdeden ) sesleri çalmayı denemeleridir... 

Daha önce bahsettiğimiz 12 nota, 12 perde olarak karşımıza çıkar. Her boş tel 12. Perdede bir oktav ince olan aynı sesi verir.
ÖRNEK: 
6. Tel boş tel mi notası, 12. Perdede diğer oktavdaki Mi notasını verir. 
Bu Mi notası 5. Telde 7. Perdedeki mi notası ve 4. Telde 2. Perde mi notasının aynısıdır.
Beşinci tel on ikinci perde La notasını siz çözmeyi deneyin, bakalım kaç yerde çalabileceksiniz?  Gerektiğinde bu  La ya da Mi notası her pozisyonda ve olabilen her telde çalınabilmeliyiz. Nota olarak aynı olan mi notasının farklı tellerde kullanılma zorunluluğu, parmak  pozisyonu gereği yada renk farkı  yaratmak isteğimizden kaynaklanacağını ileride siz keşfedeceksiniz. Gitarla yapacağımız çalışmalarda bu notaları tek tek göstermeye kalkarsak oluşacak kalabalık onlarca sayfalar yerine, yukarıda ki tablonun boş şeklini kendiniz doldurmaya çalışırsanız perdeleri daha çabuk kavrayabilirsiniz.
Şimdilik bu kadarı yeterli gibi... Tekrar belirtiyorum gitarı öğrenmek yok, keşfetmek var! Ve Keşfederek aldığınız tüm bilgiler kalıcıdır unutmayın. İyi çalışmalar....

İstiklal Marşı ' nın Telif hakkı kime ait?




İlginç bir konu ve çok güzel açıklamalarıyla müzikolog bözüyle paylaşılması gerekn bir yazı! Sonuna kadar çıldırmadan okuyabilirseniz ne ala !

Konuyu biliyorsunuz. Süreci hatırlatalım. Almanya’da bir Türk ilköğretim okulu, 23 Nisan 2007’de özel bir kutlama programı gerçekleştirdi. Ülkede telif hakları hakkındaki kanuna dayalı olarak, peşinen kullandığı şarkıların bedellerini de, telif toplama kuruluşu olan GEMA’ya ödedi. Programda seslendirilmek üzere, Türk İstiklâl Marşı için, orada bulunan çalgılara uygun bir düzenleme yapıldı. Düzenlemeyi gerçekleştiren kişi, orkestrasyon için de kuruluştan telif ödenmesini istedi. (Aslında düzenleme yapana telif, ancak bestecinin veya mirasçılarının onayıyla ödenir.) GEMA’nın İstiklâl Marşı için telif istemesi üzerine bir yazışma trafiği başladı. Konu Türk basınına, yanlış bir açıyla, “Almanlar, İstiklâl Marşımız için bizden telif istiyor” diye lanse edildi. Yurtdışındaki mevzuat; kullanılan eserlerin haklarının, telif kuruluşunca peşinen toplanması ve kayıtlı olan üyeye ödenmesi; kayıtlı olmayan için de - bir gün başvuruda bulunduğunda peşin ödemede bulunmak üzere - havuzda bekletilmesi şeklindedir. GEMA’nın yaptığı; esasen çok ideal ve doğru bir yaklaşım! Keşke ülkemizde de böylesi mevzuat ve yaklaşımlar geçerli olsa!


Gördünüz, izlediniz! Konunun Türkiye’ye aktarılması ve ulusal marşın kamulaştırılmadığının ortaya çıkışı; trajikomik bir gündemin oluşmasına yol açtı.

Sonra ne oldu? Bakanlar Kurulu toplanarak; İstiklâl Marşı’nı 5846 no’lu Kanun kapsamından çıkarıp 9 Aralık 2010 Perşembe günkü Resmi Gazete’de yayınlanan bir karar aldı. 6 Aralık 2010 tarihli ve 2010/1126 sayılı kararnameye göre; “İstiklâl Marşı 5846 sayılı kanun kapsamından çıkarılarak, çoğaltma ve yayma hakları bedelsizleştiriliyor, kararnamenin yürütme yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devrediliyor”. Kararname, basında “İstiklâl Marşı Kamulaştırıldı” manşetleriyle duyuruldu. Peki, bürokrasi ne demiş oldu? Bundan böyle kimse, İstiklâl Marşı için telif isteyemeyecek.

Öyle mi acaba? İnceleyelim. Türkiye’de telif haklarını koruyan 5846 no’lu Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu var biliyorsunuz. Aşama aşama değerlendirelim. 7’inci maddesinde; “Hak sahibinin rızasiyle umuma arzedilen bir eser alenileşmiş sayılır. Bir eserin aslından çoğaltma ile elde nüshaları hak sahibinin rızasiyle satışa çıkarılma veya dağıtılma yahut diğer bir şekilde ticaret mevkiine konulma suretiyle umuma arzedilirse o eser yayımlanmış sayılır” demektedir. Eser, hak sahibinin rızasıyla alenileşir ve yayınlanması da bu şekilde olur. Marşın söz yazarı, Mehmet Akif Ersoy, bestecisi Osman Zeki Üngör’dür. Ersoy’un ölümünün üzerinden geçen süre, 70 yılı aştığından dolayı mirasçıları hak talep edememektedir. Osman Zeki Üngör’ün vefatı üzerinden ise 52 yıl geçtiğinden dolayı, haklar, hayattaki tek torunu olan varisindedir.

Kanun’un 47’inci maddesinde ise aynen şöyle denir: “Bir kararname ile memleket kültürü için önemi haiz görülen bir eser üzerindeki mali haklardan faydalanma salahiyeti, hak sahiplerine münasip bir bedel ödenmesi suretiyle koruma süresinin bitiminden önce kamuya maledilebilir”. 22’inci ve 23’üncü maddelere göre de, çoğaltma ve yayma hakkı da eserin sahibi veya varislerine aittir. Uzun sözün kısası, kimler hak sahibiyse, onlara bir bedel ödenmesi veya rızalarının alınmasıyla eserin hakları devralınabilir.

Bedel ödendi mi? Hayır! Hak sahiplerinden “olur” alındı mı? Hayır! Ne yapıldı o halde? Yürütme organı olarak Bakanlar Kurulu, kanun hükmünde kararname çıkardı. Buna hakkı var yürütmenin… Ancak istediği bir eser veya yapıyı, hak sahibi kişi ve kurumu mağdur etmeme adına bedel karşılığı kamulaştırabilir. Sonuç olarak Bakanlar Kurulu; İstiklâl Marşı’nın “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan mali haklar dışında olduğu; hiçbir gerçek ya da tüzel kişi, kurum, kuruluş veya birlik tarafından İstiklâl Marşı’nın çoğaltılması, yayılması, temsili ve işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletimi karşılığında bedel talep edilemeyeceği” hükmü verdi.

Ama bir eksiklik var kararnamede! Marşın kamulaştırıldığı ifadesi bulunmuyor. Kararname; yalnızca bedel istenemeyeceği hakkında… Bundan dolayı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına bir kamulaştırma gerçekleştirilmemiş oluyor. Eksik mevzuatla, sorun ötelenmiş gözüküyor.

Neden mi? Kanunun 70’inci maddesi; “Manevi hakları haleldar edilen kişinin, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat ödenmesi için dava açabileceğini, mahkemenin, bu para yerine veya bunlara ek olarak başka bir manevi tazminat şekline de hükmedebileceğini” bildiriyor. Yani, devletin istediği eser veya yapıyı kamulaştırabileceği, ancak mağduriyeti önlemek maksadıyla varise mutlaka bedel ödemesi gerektiğini, ödemezse hak sahiplerinin manevi haklarının artacağını anlatıyor.

Bakınız, konu hakkında, özellikle Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hakkında uzman olan, Ankara Devlet Konservatuvarı mezunu avukat Tamer Yıldırım neler diyor:

“Hükümetin, konunun âciliyetine binaen çıkarmış olduğu Kanun Hükmünde Kararname, bir kamulaştırma niteliğinde değildir. Kararname tüm tartışmalara nokta koymaya yönelik, İstiklâl Marşı’ndan kaynaklanabilecek mali hakların önüne geçmeye çalışan, özel bir düzenlemedir. (Tamer Yıldırım, yaklaşımın popülist niteliğinden bahsediyor. E.A.)

“Kendimizi İstiklâl Marşı’nın hak sahibi varisleri yerine koyduğumuzda şöyle bir manzara çıkıyor ortaya: Özel olarak kanunda belirlenen usul ve esas dışına çıkılmış, özel bir düzenleme yapılmış. Millet nazarında, İstiklâl Marşı için sanki hak sahibi varisler olarak bedel istemişiz de, devlet bu bedeli vermemek için böylesi bir düzenlemeye gitmiş gibi bir manzara çıkıyor ortaya. Bu kanaatin, çevremizde ve toplumda hak sahipleri varisler aleyhinde oluşturacağı olumsuz intibaı hayal ediniz! Sırf bu nedenle, manen eziklik duyacağımız için, mevcut yasalar ve etik açıdan bu kararnameyi yerinde bulmuyorum.

“Yapılması gereken, İstiklâl Marşı’nın bestecisinin yasal varislerine, hak sahipleri olarak, bir bedel ödemeyi teklif etmektir. Bu teklif neticesinde, eğer karşı taraftan bir bedel isteniyorsa, bu bedelin hak sahibine takdimi ve başka bir kararnameyle eserin kamuya mal edilmesi gerekir. Eğer devlet tarafından yapılan bedel teklifine varislerce olumsuz yaklaşılarak bu bedel istenmiyorsa hatta asıl bu bedeli almamayı onur olarak gören bir varis varsa, kendilerine böylesi bir onuru da yaşatmak gerekir.

“Bakın başka bir ayrıntı daha sunayım. Kararname daha evvelce gerçekleştirilmiş olsaydı bile yurtdışında aranje yapan kişi zaten varislerin aranjeye ilişkin bir izni söz konusu olmadığından dolayı telif talebinde bulunamayacaktı. Dolayısıyla çıkan kararname, yurtdışından gelebilecek benzer bir telif onayı başvurusu için etkili değildir! Bu kapsamda, aranje yapılmasına dair izin hâlâ eser sahibindedir. Ayrıca çıkartılan bu yasanın, önceki uyuşmazlıklara da bir çözüm oluşturmayacağı, mevzuat gereği bir gerçektir. Anlayacağınız, İstiklâl Marşı hakkındaki Kararname, kanuni varislere yurtdışından gelebilecek telif konularını hâlâ engellememektedir.

“Özetleyecek olursam, Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı Kararname, ilgili yasadaki hükümler doğrultusunda hazırlanmamış, yasanın dışına çıkılmıştır. Dolayısıyla hukuken kusurlar ortaya çıkartabileceği ihtimali, hâlâ söz konusudur.”

Avukat Tamer Yıldırım’ın konu hakkındaki mütalaasını okuduk. İstiklâl Marşı’nın kamulaştırılması konusu görüşüldüğü sırada Osman Zeki Üngör’ün hayattaki varislerine ulaşarak rızasının alınması gerekliliği sanırım anlaşılmıştır. Varislerin, 12 Mart İstiklâl Marşı ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü etkinlikleri içine Osman Zeki Üngör’ün de katılması, TBMM’deki İstiklâl Marşı köşesine Üngör’ün kabartmasının da eklenmesi, Üngör adına vakıf ve müze kurulması gibi bedelsiz, maddi getirisi olmayacak, ancak gönüllerini alacak isteklerde bulunması beklenebilir. Devlet, varislerden bu onuru esirgememeli! Avukat Tamer Yıldırım’a teşekkürlerimle…

ERSİN ANTEP

ersin@muzikoloji.org

Viyolonselin Dahi çocuğu Benyamin SÖNMEZ' i kaybettik !





Son dönemlerin en önemli çellistlerinden Benyamin SÖNMEZ geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını 28 yaşında kaybetti. Saygıyla anıyoruz...
Benyamin Sönmezle ilgili bu güzel ve özel yazıyı yazdığı için Hakan A. TOKER'e ayrıca teşekkür ederim.

Hakan Ali Toker yazıyor: Benyamin Sönmez'i Çalış'ta

Uğurladık... 

Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir. Her şeyin, her olayın arkasında bir anlam "vardır" demeyeceğim, ama düşünülürse her şeyin arkasında bir anlam "bulunabilir" diyorum. Yani, anlamı belirlemek bize bağlı. İnsan anlam vermezse, hayatın ve içindeki hiçbir şeyin anlamı yok. Olaylara anlam vermek, hayatımızı yönlendirir, bir sonraki adımlarımızı belirler. Bu, insanın içindeki tanrısal güçleri harekete geçirir -yahut, tanrının insan üzerinden gücünü göstermesi için bir fırsattır, bakış açınıza göre. Hayatımızdaki olayları ne kadar yapıcı, olumlu bir şekilde anlamlandırırsak, ondan sonraki hayatımızın o kadar olumlu bir yöne akmasına önayak oluruz.

Geçtiğimiz cuma sabahı Benyamin'in ölüm haberini alınca, manevi annesi olduğunu bildiğim bir meslektaşımı aradım. Telefonda "Gülnara, sen misin?" dedim. Düzletmedi, "benim" dedi Gulmira Hanım. Demek bu kadar dikkat etmişim, arkasından gözyaşı döktüğüm dostumun defalarca gördüğüm manevi annesine. Utandım. Cenazenin nerede olacağını sordum. Ertesi gün, Fethiye'de olacağını söyledi. "Fethiye'nin neresinde?" dedim, "Çalış" dedi. Duyduğumdan emin olamadım, tekrar sordum, tekrar "Çalış" cevabını aldım. O anda beynimde küçük bir şimşek çaktı. Karşımda benden büyük, yetkin bir piyano hocası, sanki tembellik ediyormuşum gibi bana "çalış!" diyordu! Bunun sırası mıydı?... Tabii, kısa süre sonra, "Çalış"ın Fethiye'nin bir mahallesi olduğunu anladım.

Oraya gittim ve törene katıldım. Benyamin'in ailesi ve dostlarıyla kaynaştık, ağlaştık. Benyamin'le beraber pek çok resital yapmış olmamıza rağmen, ortak dostlarımız fazla değildi. Ailesiyle üstünkörü tanışmışlığım vardı, isimlerini bile hatırlamıyordum. Ancak orada, Çalış'taki cenaze evinde, onun annesi Fatma Teyze ve babası Ünal Amca, biraz da benim anne-babam haline geldiler; o güne kadar pek samimiyetim olmayan ortak dostlarımız, biraz da benim dostlarım haline geldiler. Adını bile bilmediğim, ilk defa gördüğüm insanlarla olanca içtenliğimizle kucaklaştık, daha sonra isimlerini öğrendim, iletişim bilgilerini aldım. Bunlar, Benyamin'in zamansız gidişine anlam kattı. Şimdi bu insanlara, bu hızlandırılmış yoldan kazandığım samimiyet duygularıyla seslenmek istiyorum:

Anne, baba, dostlar! Acımız, acınız çok büyük. Herhangi bir anne-babanın ya da dostun acısından daha büyük. Çünkü o, herhangi bir insan değildi. Çok gençti ve genç yaşta sanatında, pek çoğumuzun hayal bile edemeyeceği bir seviyeye gelmişti -içtenliği, dostluğu, insanlığı da cabası… Önünde daha yıllar vardı; koskocaman, kutup yıldızı kadar parlak bir kariyerin daha başındaydı. O yaşasaydı, gelecek, Türkiye'nin geleceği farklı olacaktı. Klasik müzikte hâlâ yiyecek on fırın ekmeği olan bir ülke olarak, dünya literatürüne sunabildiğimiz çok az solistten biri olacaktı. Ama olmadı, olamadı.

Peki, şimdi ne olacak?

Söyleyeyim: İlk bakışta hepimize büyük bir kayıp ve kader tarafından büyük bir haksızlık olarak görünen bu acı olaya olumlu anlamlar yükleyeceğiz. Ben size kendi bulduğum anlamı açıklayacağım. Aklınıza yatmazsa, yahut yeterli bulmazsanız, sizi, kendinize daha uygun gelen bir anlamı arayıp bulmaya davet ediyorum, yeter ki olumlu olsun. Ruhlara inanır mısınız? Ben şüphe ederim. Ama bunun bir önemi yok. Çünkü insan, gerçeğini, biraz da inanarak yaratır. İnanmayı seçiyorum ki, onun genç bedeninde ikâmet eden çok daha yaşlı ve bilge bir ruhu vardı. Yaşamayı seçtiği hayatla ve aramızdan erken ayrılışıyla bize bir mesaj verdi. Ben o mesajı, Gulmira Hanım'ın ağzından aldım: "Çalış!"...

Anne, baba! Bu mesajı anlamaya çalışın. İnanmaya çalışın ki, o ölse dahi, yok olmadı: içimizde yaşıyor. Benyamin'in dostları olarak bizler, artık hepimiz sizin evladınız olduk. Onu özleyince bizlere sarılın, bizler de size! Biliyorum, acınızı hiçbir şey dindiremez. Ama en azından hafifletmeye çalışın, yeni kazandığınız evlatlarınızla -tabii bizler de bu konuda hayırlı çıkmalıyız.

Günde bir saat fazladan çalışın

Çellistler ve onu önemseyen tüm genç müzisyenler! Daha çok çalışın! Günde bir saat fazladan, Benyamin için çalışın. Sadece anasanat dalınıza değil, hayatta da biraz daha onun gibi olmaya çalışın, birbirinize onun gibi sarılmaya çalışın -o sevdiklerine nasıl sarılırdı, bilir misiniz? Sımsıkı, insanın kemiklerini çatırdatarak ve boyu bosu gibi koskocaman bir gülümsemeyle!

Konservatuvarlılar, sözüm meclisten içeri: Birbirinizin kuyusunu kazmaya çalışmayın, birbirinize daha ziyade destek olmaya çalışın! Garanti veriyorum, böyle yaparsak, hepimiz daha çabuk yükseliriz ve Türkiye'nin gurur duyacak daha çok evladı olur. Bu kuyuların çokluğu yüzünden kimse başını kaldıramıyor kolay kolay; hepimizde yurtdışına kaçma ihtiyacı var, çukura düşmeden hem mesleki yetilerimizde, hem kariyerimizde ilerleyebilmek için.

Hocalarım, büyüklerim! Gelin şu konservatuvarlara girişteki "yetenek sınavı"nı tekrar gözden geçirin. Ben de, Benyamin de, ilk denememizde son derece başarısız olmuş, "yeteneksiz" olarak elenmiştik. Yılmayıp, çalışarak tekrar deneyince ancak girebilmiştik okula. Sonra bakın, neler oldu... Okula girip de sonradan atılan ama kendini müzik dünyasında kanıtlayanlar da ayrıca dikkate değer. Gelin, doğuştan "yetenekli-yeteneksiz" insan ayrımı yapmayın, bu işe baş koyan insanlardaki potansiyeli ortaya çıkarmanın yollarını arayın, üstünüze vazife edinin. Bütün tecrübeme dayanarak söylüyorum ki, "yetenek" kimsenin ölçemediği belirsiz bir mittir; motivasyon ve "çalışma" esastır.

Genç müzisyen adayları! "Benyamin Sönmez kadar olamam, o Allah vergisi yetenek bende yok!" demeyin. Onun gibi olmanın formülü, motivasyon+çalışmaktır. Doğru motivasyon, doğru çalışma ve çok çalışma. İnanıyorum ki, her çocuk, müzikte veya seçebileceği her alanda son derece üstün bir potansiyelle dünyaya geliyor, ancak pek çok yönümüz hayat tarafından erken yaşlarda köreltiliyor. Üstün nitelikli bir müzisyen olabilmek için, önce, olabileceğimize inanmamız gerekir -hem de çocukça bir saflıkla, daha elimizde hiçbir şey yokken! Sonra da bu yolda çalışmaktan keyif almamız gerekir, çünkü insanın beyni, keyif aldığı bir işi yaparken daha verimli çalışır, potansiyeli ortaya çıkar. İnanç+keyif=motivasyon.
Benyamin inanıyordu, karşısına çıkan onca engele rağmen, en yüksek doruklara çıkabileceğine; ve çello çalmaktan büyük keyif alıyordu, âşıktı sazına! Onu sahnede çalarken yakından görme şansına erenlerimiz şahidiz. O, bu arada, epey sıkıntıya katlandı -engeller, dedim ya. Ama iyi müzisyen olmak için acı çekmek gerektiğine inanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Acı bir yan etkidir, önkoşul değildir. Müzik eğitimi uğruna acı çekmeye çalışmayın, öğrencilerinize de çektirmeyin. Bilâkis, haz almaya çalışın. Haz almaktan utanmayın! Hocalarınız da utandırmasın, teşvik etsin! Yolun her aşamasında, sanat dalınızda ulaştığınız her seviyede, yaptığınız her icradan, hatalarınızla beraber -onları düzletmeye uğraşırken dahi-, önce haz almaya çalışın. Alıyorsanız, gerekli cevher, yani hammadde sizde var demektir. Başarısızlık korkusuyla değil, hazla güdümlenmiş motivasyonu yetenek sayın.

Artık kopmayalım

Ve ondan sonra, sevgili öğrenciler, kendinize doğru okul, doğru hoca, doğru metot seçmeye çalışın. Hocanın öğrenciyi seçmesi kadar, öğrencinin de hocayı seçmesi önemlidir, buna izin verilmelidir. Bu doğruların ışığında çok çalışırsanız, sizler de Benyamin Sönmez gibi olabilirsiniz. Eğer hocanız, çalışma metodunuz yanlışsa, çok çalışmak işe yaramaz; boşa kürek çeker, sonra da "yeteneksizmişim" diye kestirip atarsınız, yahut gaflet içinde bir hoca sizi "kestirip atar". Çalışırken aldığınız sonuçları tartın, farklı metotlar izleyen meslektaşlarınızın sonuçlarıyla karşılaştırın. Fikir alışverişinden korkmayın! Sizi eksiltmez, çoğaltır. Yanlış okulda/hocada/metotta olduğunuzu anlarsanız; doğrusunu arayın, bulun ve ona geçiş yapın. Gerekirse 2-3 kere, gerekirse yıllarınızı verdikten sonra değiştirin.

Ben öyle yaptım. Benyamin de öyle yapmıştı. Detayları biyografilerimizde. Bu arada, bu geçişleri yaparken eski okulunuza/hocanıza kızmayın, küsmeyin. Ne kadar üstün nitelikli olsa da, her hoca/metot her öğrenciye uygun değildir. Birine yarayan, diğerine yaramayabilir. İşte bu yüzden dünyada bugün bu kadar çeşitli ekol var ve hepsinin de yetiştirdiği üstün nitelikli müzisyenler var. Eski hocanıza/okulunuza/tekniğinize veda ederken, ne olursa olsun saygılarınızı sunun, müteşekkir ayrılın. Az ya da çok, ondan öğrendiğiniz bir şeyler mutlaka vardır; ama müzik adına, ama hayat adına, ama ne yapılması gerektiğine ilişkin, ama ne yapılmaması gerektiğine ilişkin! Kendiniz için doğru bulduğunuz, maksimum verim aldığınız yola girince de çok çalışın. İşte o zaman çok çalışmak işe yarar.

Benyamin öyle yapmıştı. Onun hayatı bizlere yol göstersin, ölümü de ders olsun. Birbirimize daha içten yaklaşalım, destek olalım -sadece büyükler küçüklere değil, herkes birbirine-, daha çok sevelim ve sevdiklerimizle ilgilenmeyi ertelemeyelim; en azından buna çalışalım, elimizden geldiğince! Benyamin Sönmez'i Çalış'ta gömmedik *; bilakis, o bizi Çalış'ta bir araya getirdi. Artık kopmayalım!

Hakan A. Toker

* Teknik anlamda da, Çalış'ta değil, Çatalarık mezarlığında defnedildi. Çalış'ta ailesinin evi var, tüm sevenlerine açık.
KAYNAK: ANDANTE DERGİSİ

Güzel bir site biyografi.net!

İnternet ortamında bilgi kirliliği ve yetersiz biyografi yazıarına çözüm olbileceğine inandığım bir yerli üretim siteyi önermek istedim...

Editörün notu ve site linki aşağıdadır.
 Neden biyografi.net?
Biyografi.net, internet ortamında Türkçe içerik sunan web sitelerinden biri olmak düşüncesiyle kuruldu. Bu amaç için yola çıkılırken durağan bir bilgi sunumu değil, gündemi sorgulayan ve geçmiş bilgi birikimini sunmayı hedefleyen bir bakış açısı geliştirildi.Batıda yeni yeni teşekkül etmeğe başlayan sade vatandaş’ı esas alan ‘insan’ merkezli ‘korumacı gazetecilik’ kavramından hareketle bilgiye yaklaşmaktadır.biyografi.net ‘canlı bir organizma gibi’ olmuş, sürekli güncellenmiş ve yenilikler sunabilmiştir. biyografi.net’in tasarımını gerçekleştiren webofisi.com yöneticileri, yeni durumlara başarıyla uyum sağlayarak önemli bir projeye imza atmışlardır.
 Site tasarım grubu; internet ortamının verdiği ilk heyecanla yazılımdan server hizmetine, tasarımdan hosting hizmetine hemen her işe talip olma yerine, bir ‘bilgi toplumu kurumu’ olmayı hedeflemiştir. biyografi.net, gündelik haber akışının dışında kalıcı kişilerin biyografilerini yayınlamaktadır Bu kişilerin eserleri ile birlikte hakkında yayınlanan kitap ve yazılar da site içeriğinde yer verilmeye çalışılmaktadır. Sınırsız bilgi akışı içinde biyografi.net, sonuçlanmış bir bilgi sunumu değildir. Oluş halinde ve her gün güncellenen bir sitedir. Okuyucularımızın kendi uzmanlık alanlarında biyografi.net’e katkı sağlamaları mümkündür.

Ayrıca sitemizde yer alan bilgi yanlışları konusunda, kaynak eser veya süreli yayın belirterek bizi uyarmaları da önemli bir katkı olacaktır. Değişik hayat alanlarında öne çıkan isimlerin özgeçmişlerini yayınlamayı hedefleyen biyografi.net, bugün için sınırlı imkanlarla hedefinin bir kısmını gerçekleştirebilmektedir. Ancak şu anda bile orta öğretim ve yüksek öğrenim sosyal bölümleri için tercih edilir bir başvuru kaynağı olmuştur. Ücretsiz hizmet veren biyografi.net’e reklam verenlerin katkısı, içerik sunumunu daha hızlı ve geniş olarak sağlama imkanı verecektir.

 Ayrıca biyografi.net’in tasarımını gerçekleştiren ve sürekli yeniliklerle önümüzü açan webofisi.com yöneticilerine teşekkürü bir borç biliyoruz. Bilgi, güvenilir olduğu kadar, ulaşılabilir de olmalıdır. Ülkemiz insanı bilgi çağını kütüphaneler ve araştırma merkezleri yanında yaygın ve ücretsiz içerik sunan sitelerden yararlanarak dönüştürebilir. biyografi.net çalışanları, bu hedefin bir kısmını gerçekleştirebilirlerse mutlu olacaklardır. 

Mahmut Çetin
 biyografi.net editörü

Ara Malikian ve Yllana ile Paganini Keyfi!

Klasik Muzige yepyeni bir soluk getiren PAGAGNINI, efsane keman virtüözü Paganini'nin ruhunu eğlenceli bir anlatımla 7 Aralık'ta CEMAL REŞIT REY'e taşıyor!

Pagag promo ile ProduccionesYllana
Klasik müzik tarihinin en önemli keman virtuozlerinden efsane Paganini'nin yaratıcı eserlerinden ilham alan, Ara Malikian ve Yillana'nin eglenceli ve izleyiciye sürprizler sunan gosterisi PAGAGNINI, ince esprilerle seyirciye tansiyonu hic dusmeyen cagdas bir klasik muzik gosterisi sunuyor. 1991 yilinda kurulan topluluk bu olağanüstü gösteri ile Paganini'nin sofistike kompozisyonlari, curetkar kisiligini ve inanilmaz yeteneğini sahneye taşırken, ince esprilerle dolu bir konçerto sahneliyor. Paganini gösterisi Türkiye'de ilk kez 7 Aralik'ta Cemal Resit Rey Konser Salonu’nda!

PAGAGNINI Hakkında
PAGANINI klasik muzikle, virtuoz kemanci Ara Malikian ve Yllana’nin guldurusunu tek bir gosteride topluyor. Sonuc....eglenceli ve surprizlerle dolu bir koncerto. Farkli tarzlarin bulusmasi birbirinden farkli duygularin potporisine de katkida bulunurken, muzigin ciddiyeti son derece ince esprilerle harika bir sekilde susleniyor. Konçertolara bu sıra dışı bakışla getirilen yeni yoruma, virtuoz muzisyenlerin zarafeti ve olaganustu performanslari da ekleniyor ve karsimiza 7 den 77'ye herkesin hoslanacagi bir gosteri ortaya cikiyor. Paganini’nin dehasi gosterinin yaratilisinda sadece gosterinin adina degil, baslibasina tum akisina da bir referans olusturuyor.
Oldukca sofistike kompozisyonlari, curetkar kisiligi ve inanilmaz yetenegiyle sunan Paganini ruhunu bu cok eglenceli gosteri PAGAGNINI' ye de yansitiyor. Bir yandan klasik muzige yeni bir vizyon getiren gosteri “cagdas klasik muzik” yeniden tanimliyor. Gosteri suresince keman virtuozu Ara Malikian, Thomas Potiron, Eduardo Ortega, Gartxot Ortiz ile birlikte yalnizca Mozart, Pachalbel, Chopin, Boccherini, Falla, Sarasate ve Paganini’nin bestelerini degil, bununla birlikte rock ve folk ogelerin de yer aldigi bir calisma hazirladi. Sanatcilar eserleri calmalarinin yani sira, keman ve cello ile beraber hazirladiklari sahne performanslari ile seyircinin de katiliminin gerceklestirdigi bir sov hazirladilar. Yllana ve Ara Malikian toplulugun yaratici beyni olarak one cikiyor. 1991 yilinda kurulan topluluk Senegal’den Montreal’e kadar dunyanin bircok yerinde prestijli festivallerde sahneye cikmis. 

7 ARALIK 2011 - SAAT:20:00, CRR 

Gökhan TÜRKMEN - BİR ÖYKÜ söz ve akorları !

Bu şarkınında akorlarını yazdık bakalım :) Ama ritmik yapısı sade bir 4/4 lük gibi görünsede sözlerde çok karmaşık hale geliyor olmasına dikkat etmek lazım. Bm-C gibi uzunca süre akan şarkı yapısında saymak biraz zorlaşabiliyor öğrenci için :) O yüzden melodiye çok hakim olarak söylenmesi ve çalınması gereken bir parça tek gitar için !  Kurs öğrencileri için tek problem arpej ve ritimi doğru bir şekilde bütünleştirbilmek olacak sanırım :) Kolay gelsin...




BİR ÖYKÜ – GÖKHAN TÜRKMEN

Bm      C                 Bm
Al bu sana ilk olmuşken
     C                  Bm           C –Bm-C
Ne acı ki son şarkım bu
Bm      C                 Bm
Çok mu kolaydı yoksa zor mu
C                   Bm            C –Bm-C
Bu sisli aşk, bu tutku
Bm      C                 Bm
Oldu Hani olmazdı? Sondu
C                     Bm         C –Bm-C
Sende gitmek yoktu
Bm     C                  Bm
Doldu süre, bize bu bile çoktu
C                    Bm           C –Bm-C
Bir hayaldi Yok oldu


Bm
Sus doğru yalan ne farkeder
GMaj7                                   C
Bak bir aşk başlamadan böyle biter,
                           Bm               C-D
Kime - Kime kalır aşk?
Bm                            GMaj7
Ver geri seni sevdiğimi
                                        C
Bakma git, daha ne söylemeli
                                      Bm
Yoksun artık bende ne acı, bitti
Bm             C                 Bm
Yitti, yetti o günler, bana yetti
          C                 Bm      C
Çok, çok da mutlu etti
Bm      C              Bm
Birdi, bende yerin ah - Tekti
C                             Bm
Bir çocuk bende tükendi!


Bm                                         Am7
"Yeter" demek yetmez ki bazen!
                 D         C           Bm
Ah içimde bir öykü ağıtlarla biter
Bm                                      Am7
Güler yüzüme taptığım bir "sen"
                  D         C              Bm             C-D
Ah içimdeki türkü dudaktan kalbe düşer.


Bm                                       Am7
"Yeter" demek yetmez ki bazen!
                  D       C             Bm
Ah içimde bir öykü ağıtlarla biter
Bm                                    Am7
Güler yüzüme taptığım bir "sen"
                    D       C                    Bm
Ah içimdeki türkü dudaktan kalbe düşer.
Bm       C           Bm              C          Bm          C-Bm-C
Düşer de hani bir gün olur da, Azrail bana güler
Bm      C              Bm           C                Bm      C-Bm
Bir yerde hani bir gün olur da, Azrail bana güler
Bm     C              Bm            C                Bm    C-Bm

Bir yerde hani bir gün olur da, Azrail bana güler

BİR ÖYKÜ – GÖKHAN TÜRKMEN – şarkı sözü, akor, bir öykü akorları,

ANASON - ZAKKUM Akorları!

Çınarcık gitar kursundaki öğrencilerimden istek :) Umarım değerlendirirsiniz basit bir şekilde orjinal tonundan yazmaya çalıştım. Akorlarda çalarken küçük oyunlar var, Re minöre Do sesinden kayma gibi... Soracağınız bir şey olursa yoruma yazın. Kolay gelsin.



Zakkum Anason
İntro: /: Dm/Dm/Dm/Dm/Am/Am/Bb/Bb :/
Dm                      Am
Dokunsalar ağlayacaksın;
    C                  Dm
Ama hiç dokunmuyorlar.
Dm                              Am
Biçare bakan gözlerin bırak kanasın !
   C                Dm
Gücüne gitsin şarkılar !

Dm
Anason kokarken sofralar
Dm
Yaşlandırıyor seni aynalar !
Am
Her geçen yıl birer birer
Bb
Masadan eksiliyor dostlar.
Dm/ Dm

Dm                 Am
Aklın ilk göz ağrısında
  C                 Dm
Hatırlıyor mu seni hâlâ ?
Dm                      Am
Dikiş tutmayan bu büyük yara
    C                    Dm
Bazı geceler kanıyor hâlâ.

Dm
Anason kokarken sofralar
Dm
Yaşlandırıyor seni aynalar !
Am
Her geçen yıl birer birer
Bb
Masadan eksiliyor dostlar.

Dm
Sessizce aktı gitti yıllar
C
Seni hiç uyandırmadan…
Bb
Ve bir sabah uyandığında
Am
Kalmışsın tek başına

2011 Süleyman EKER

Van için " Bizim eller " Türküsü !

Emir Cerman'ın kurucusu olduğu "Evrenin Ritmi" projesi içerisinde, Van depreminde zor durumda kalan insanlar için bir çalışma yapılmış. 90 ülkeden 90 farklı ses Van için 'Bizim Eller' türküsünü söyledi.
Evrenin Ritmi projesi; 90 ülkenin sesleri ve müzisyenlerinin bulundugu bir müzik topluluğu. Kurulma amacı, dünyada müzik eğitimine destek sağlamak ve kültürleri bir araya getirmek.
Geçtiğimiz yıl birleşip Dünya Marşı yazdılar, bugün ise Van için bir araya geldiler.



Bizim eller Ne Guzel eller (Van Turkusu) Dünya sanatçılarından Van için ağlatan ağıt HD kalitede izle Rhythm Of The Universe - Bizim eller Ne Guzel eller (Van Turkusu)

YALOVA TEHLÌKESÍ "VOPAK" NEDÍR KìMDÍR?

YALOVA DA KI TEHLÌKE VOPAK NEDÍR?
Yalovanın 25 bin ölçekli Çevre Düzeni Planında sanayi alanlarının iptal edilmesinden sonra yaşanan hukuki belirsizlik halen giderilememiş durumda iken, eski Elyaf Fabrikasının bulunduğu alanı satın alan Hollanda merkezli çokuluslu şirket VOPAKın, burada kurmak istediği kimyasal atık depolama tesisleri için ÇED toplantısı duyurusu, Taşköprü Belediyesine asılan ilanla yapılıyor.


Altında İl Çevre ve Orman Müdürlüğü yazan duyuruda, ÇED ve Planlama Müdürlüğü’nün 31 Eylül 2010 tarihli yazısıyla, Vopak Terminal Marmara Depolama Tesisleri ve İskele Genişletme Projesi’nin Çevre ve Orman Bakanlığı’na sunulduğu ve ÇED başvurusu gereğince, ÇED Toplantısı yapılmasının uygun görüldüğü belirtiliyor. Taşköprü Belediyesi’nden edinilen bilgiye göre, VOPAK’ın Yalova’ya kurulup kurulmamasıyla ilgili ilk adım olan ve halkın görüşlerinin alınacağı ÇED Toplantısının 19 Ekim tarihinde öğleden sonra yapılacağı ifade ediliyor. Ayrıntılı bilgi ve projeye ilişkin görüş, değerlendirme, sorular için İl Çevre Müdürlüğü veya Çevre Orman Bakanlığı ÇED Değerlendirme Müdürlüğü’ne başvurulması gerekiyor.


VOPAK Nedir? Vopak’ın www.vopak.com internet adresinde yer alan bilgilere göre, dünyadaki en büyük dökme sıvı depolama tesisleri sağlayıcısı olan Hollanda merkezli VOPAK’ın 31 ülkede 80 terminali bulunuyor. Toplam 15,3 milyon cbm kapasitesi olan VOPAK’ın depolama ürünleri, kimyasallar, petrol ürünleri, bitkisel yağlar ve Oleochemicals, LPG ve kimyasal gazlar. Vopak terminalleri ise Terminals type: hub, import, export, distribution, industrialhub, ithalat, ihracat, dağıtım, endüstriyel olarak ayrılıyor. Avrupa’da Belçika’da 3, Estonya’da 1, Finlandiya’da 2, Almanya’da 1, İspanya’da 2, İsveç’e 4, Hollanda’da 12, İngiltere’de sanayi ve tersaneler bölgesi Ipswich ve Londra’da 4, Suudi Arabistan’da 2, BAE’de 1, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1 adet terminali yer alıyor.


YAÇEP'e ve Yalovalılara daha önce Santralsiz Yalova videolarıyla destek veren sanatçılar kervanına, hazırlanan bu üçüncü videoda, Muhteşem Süleyman dizisinin Macar Gelin Victoriası Saadet Işıl Aksoyun yanı sıra, sanatçılar Ece Uslu, Oya İnci, Somer Karvan ve Suzan Aksoy da yer aldı. YAÇEP, bu videoda, Yalovanın bugün insan sağlığına ve doğaya zararlı bir kömürlü termik santralle, hemen yanı başında kurulmak istenen 150 kimyasal tankın, tehdidi altında olduğunu dile getiriyor.
Yalova 19 Eylül 2011 kimyasal protesto
posted from Bloggeroid

Müzik Haberleri - Halil Sezai "Seni Beklerken" Albüm


Halil Sezai, 12 şarkıdan oluşan ilk albümü ile müzikseverlerle buluşuyor. Albümde yer alan eserlerin söz ve besteleri çoğunlukla Halil Sezai imzasını taşıyor. Halil Sezai, "Seni Beklerken" isimli albümünde ortak çalışmalara da yer verdi. "Bir Rüzgar Esti" isimli şarkının bestesinde Göksun Çavdar, "Paramparça" adlı eserde de besteci olarak Saki Çimen adını görüyoruz. Sanatçı "Seni Çektim İçime" şarkısını ise Tuğçe Soysop ile birlikte seslendirdi. Projenin müzik direktörlüğünü ve düzenlemelerini Göksun Çavdar, mix ve mastering çalışmalarını Tarık CERAN gerçekleştirdi. Kapak fotografını Mehmet Turgut, albümün ilk klibini de "OLSUN" isimli şarkıya Emir Khalilzadeh çekti. Yapımcılığını Ahmet Çelenk'in yaptığı "Seni Beklerken" 21 Kasım Pazartesi günü satışa sunulacak.


Sonbahar
Söz &Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Yanıma Gel
Söz&Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Sevda Tanrıçası
Söz & Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Olsun
Söz & Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Fırtına
Söz & Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Üşürken
Söz & Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Bir Rüzgar Esti
Söz: Halil Sezai Paracıkoğlu Müzik: Göksun Çavdar

Seni Çektim İçime
Söz & Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Es’me
Söz & Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Ağlamışız
Söz & Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Paramparça
Söz: Halil Sezai Paracıkoğlu Müzik: Saki Çimen

İsyan Söz & Müzik: Halil Sezai Paracıkoğlu

Müzik Haberleri - Ōykü Gürman yeni Albüm `Bir başka`

Son yılların en güçlü kadın vokallerinden Öykü Gürman, farkını ortaya koyduğu, ilk solo albümü "Bir Başka" ile müzik kariyerinde yeni bir sayfa açıyor. Büyük bir özenle hazırlanan, onbir şarkıdan oluşan "BİR BAŞKA" Pasaj Müzik etiketiyle önümüzdeki günlerde müzik dinleyicisinin beğenisine sunulacak.

Yorumladığı her şarkıya başka bir lezzet katan Öykü Gürman, yalnızlığının üretimine büyük katkısı olduğunu, emekle ve sabırla çalışarak bunu aştığını söyledi.

Öykü Gürman'ın yeni albümü beş farklı kayıt stüdyosunda (Ada müzik, Ytb, Mma, The Kulübe, Ars) 18 ayda hazırlandı. Müzik direktörlüğünü deneyimli müzik adamı Nurkan Renda'nın yaptığı "Bir Başka"daki şarkıların mixini Ender Akay masteringini Çağlar Türkmen yaptı.

Vokal başarısının yanı sıra söz yazarı ve besteci kimliğini de ön plana çıkaran Öykü Gürman, "Bir Başka" albümünde, Türk müziğinin klasik şarkılarını ve Yunanistan'ın tanınmış bestecilerini bir araya getirdi.

Söz yazarı ve besteci kimliğini ön plana çıkaran Öykü Gürman, Yunanlı besteci Tasos Panagis'in iki şarkısına söz yazarken, beş şarkının bestesini, altı şarkının sözlerini yazdı. Apostolos Kaldara, Eftihia Papagiannopoulou gibi Yunanlı bestecilerin şarkıları haricinde Sementa, Murat Hasarı ve Fikret Şeneş'in şarkılarını da yorumlandığı albümün özel sürprizi; ünlü Türk sanat müziği bestecisi Suat Sayın'ın unutulmaz şarkısı "Yalan Gözlerin" oldu.

Akustik olarak kaydedilen, sentetik seslerin kullanılmadığı "Bir Başka"da yer alan şarkılar, Öykü Gürman'ın vokal performans gücünü ve başarısını gözler önüne seriyor.

Hem batı müziği hem de alaturka tınılarını taşıyan, imaj fotoğraflarını son dönemde başarılı işleri ile yıldızı parlayan Mehmet Turgut'un çektiği "Bir Başka" albümün ilk video klibi, Suat Sayın'a ait "Yalan Gözlerin" adlı şarkıya Emir Khalilzadeh yönetmenliğinde çekildi.

Bırak Güneş Yüzüne Değsin
Söz & Müzik: Murat Hasarı

Azizim
Söz & Müzik: Öykü Gürman

Olmaz Olmaz Bu İş Olamaz
Söz: Fikret Şeneş Müzik: Apostolos Kaldaras, Eftihia Papagianopoulou

Mavi
Söz: Öykü Gürman Müzik: Öykü Gürman, Nurkan Renda

Güller
Söz: Öykü Gürman Müzik: Sementa

Bir Sözüne
Söz & Müzik: Öykü Gürman

Kuşluk Vakti
Söz: Öykü Gürman Müzik: Tasos Panagis

Adı Yok Hala
Söz: Öykü Gürman Müzik: Tasos Panagis

Yalan Gözlerin
Söz & Müzik: Suat Sayın

Olabilir
Söz & Müzik: Öykü Gürman

Rüya
Söz & Müzik: Öykü Gürman

posted from Bloggeroid

Müzik Haberleri - Sıla Rekora koşuyor!



SILA 2011 in kraliçesi !
Türk pop müziğinin son dönem tartışmasız en iyi isimlerinden biri olan Sıla, geçen sene Kasım ayında çıkardığı 3. albümü "Konuşmadığımız Şeyler Var"ın üzerinden bir sene geçmiş olmasına rağmen hala satış listelerinin üst sıralarından inmiyor. Sıla, ilk önce "Acısa da Öldürmez" diyerek çıkardığı albümünün ikinci video klibini "Oluruna Bırak" şarkısına çekerek herkesi hüzne boğdu ve ardından "Kafa" şarkısı ve klibi ile yaza damgasını vurup haftalarca radyo ve televizyonlarda en çok çalan şarkı olmayı başardı. En son "Boş Yere" şarkısına kendisi bir klip çekerek toplamda 4 klip ile taçlandırdığı 3. albümü "Konuşmadığımzı Şeyler Var" raflardaki yerini aldığından bu yana D&R'ın resmi satış listesinin üst sıralarından inmeyerek bir rekora imza atıyor.
Türk pop müziğinin son dönem tartışmasız en iyi isimlerinden biri olan Sıla, geçen sene Kasım ayında çıkardığı 3. albümü "Konuşmadığımız Şeyler Var"ın üzerinden bir sene geçmiş olmasına rağmen hala satış listelerinin üst sıralarından inmiyor.

Sıla, ilk önce "Acısa da Öldürmez" diyerek çıkardığı albümünün ikinci video klibini "Oluruna Bırak" şarkısına çekerek herkesi hüzne boğdu ve ardından "Kafa" şarkısı ve klibi ile yaza damgasını vurup haftalarca radyo ve televizyonlarda en çok çalan şarkı olmayı başardı. En son "Boş Yere" şarkısına kendisi bir klip çekerek toplamda 4 klip ile taçlandırdığı 3. albümü "Konuşmadığımzı Şeyler Var" raflardaki yerini aldığından bu yana D&R'ın resmi satış listesinin üst sıralarından inmeyerek bir rekora imza atıyor.

Kaynak: sózmüzik.com
posted from Bloggeroid
Related Posts with Thumbnails