Facebookta dolaşırken dikkatimi çeken, okunması ve sorgulanması gereken güzel bir çalışmayla karşılaştım.(Aşağıda tamamını okuyabilirsiniz). Bilimsel yöntem ve süreçlerini sorgulamayan ezberci eğitimden, tüm öğretmenlerimiz şikayetçi iken, kimse bu yönteme yaptığı katkıyı sorgulamaz! Öğrenciler bir bilgi amelesi gibi kullanılır ve ondan sorgulamadan ezberlemesi istenir. Çünkü sorulan saçma sapan sorulara öğretmenin cevap verecek zamanı yoktur. Öğretmen, O saçma soruların gerekçelerini sorgulayabilse, en başarısız öğrencinin bile önünde bir yol açabileceğini görecektir. Ama yüklenmiş olan müfredatı yetiştirmek üzere kitlenmiş olan öğretmen de, öğrenciye değil kuruma hizmet ettiğini fark edememektedir. İşte aşağıdaki yazı bunu cevabıdır. Lütfen okuyun!
Süleyman EKER 10 mayıs 2011
Bu yazı bir kitaptan alıntıdır..Kitaptaki fikirleri sizlerle paylaşmak istedim..Sorulan soru konuyla ilgisi olduğu için tüm Milli Eğitim Bakanlarına sorulmaktadır..
Pek akıllılık sayılmaz ama biz gene de zaman zamanilgililere sorduğumuz bir soruyu hoşgörülerine sığınarak Milli Eğitim Bakanına yinelemek istiyoruz: Neden, sayın bakan, bizim okullarımızda bilim tarihi öğretilmiyor hala? Renkli gazeteler futbolcuların, güzel bacaklı ünlü şarkıcıların, kıro milyarderlerin yaşamlarını en küçük ayrıntılarına dek hepimize öğretirken Milli Eğitim Bakanlığı da tüm çabasını ulusal tarih,coğrafya, edebiyat ile din öğretimi üzerine yoğunlaştırmış sanki. Özendiğimiz ülkeler sanayi toplumundan bilgi toplumu olma aşamasına geldiler, sanayinin birbölümünü bize bırakmaya da hazırlar. Salt bu nedenle de olsa insanlarımızın eğitiminde bilim ve teknolojinin ağırlıklı olması kaçınılmaz.Bilimin anlaşılır biçimde anlatılmasının ve öğretilmesinin önemli bir desteği de genç beyinlere onu tarihi ile birlikte sunmaktır.
Biz tarih diye yalnızca siyasal olayların geçmişini bellemişiz. Siyasal olayları çoğunlukla ekonominin, ekonomiyi de günümüzde teknolojik gelişmelerin yönlendirdiği ise artık bilinen bir gerçek. Çoğumuz 2.Dünya Savaşı'nı bitiren ana etkenin ABD'nin üstün teknolojisi olduğunu öğrendik. Neden o zaman Hitler'i, Roosevelt'i tanıyoruz da Von Braun'u Oppenheimer'i Marconi'yi bilmiyoruz? Savaşın tarihini yapan bilim adamlarını, mühendisleri tanımıyoruz? Tarihi masalsı anlatımlarla değil de neden-sonuç ilişkileri içinde anlatmak, öğretmek istiyorsak gençlerimize bilim tarihi eğitimi vermemiz gerekir.Üstelik bilim tarihin fen dersleri ile birlikte okutulması öğrencilerin fen bilimlerine daha çok ilgi göstermelerine yardım edecektir, onların çapraşık konuları anlamalarını kolaylaştıracaktır.
......insanlara daha iyiyi, daha güzeli sunmayı amaçlayan , bir başka deyişle işini iyi yapmayı isteyen herkesin kendi işinin tarihini bilmesi zorunludur. Her hekim Pasteur'u, Koch'uher otomobil mühendisi Otto'yu, Ford'u her kimyacı Haber'i, Nobel'i her elektrikçi Faraday'ı, Hertz'i her ekonomist Malthus'u, Keynes'i her ressam VanGough'u, Picasso'yu bilmek zorundadır.
Bilim tarihinin öğrenilmesi gereği önce doğa bilimleri ile uğraşanlarca kabul edilmiş ve yüzyılımızda başlı başına bir bilim dalı olarak eğitimde yerini almıştır. Neden mi? Yoklayın anılarınızı şöyle bir. Size en güzel öyküleri, fıkraları (Temel markalı olanları değil), tarihsel olayları hangi öğretmeniniz anlatmıştı? Büyük bir olasılıkla bir fen öğretmeniydi o....Çünkü soyut kavramlarla bunalmış, kaybolmuş genç beyinlere yüklenmenin kolay bir yolu O beyinleri zaman zaman rahatlatmaktır. Öğretmenlerin çoğu bunu bilir. İşte bu rahatlatma bahanesi ile size konu ile ilgili küçük bir öykücüğü aktararak olayın içine insan boyutunu da sokarlar. Havalardaki bir maddenin sakınım yasası yoksulluk içinde ölen bir Lavoiser ile bütünleşir, dünyanın dönmesi sizi hiç ilgilendirmese de Galileo'nun engizisyon mahkemesindeki ünlü savunması sizinle o cesur bilim adamı arasında bir sevgi bağı yaratır. Buzların içindebir ömür yitirmiş olan Amundsen'i yaman bir serüvenci olarak tanıyıp severken bir de bakarsınız fizikte öğrendiğiniz mağnetik alan, mağnetik kutupların değişkenliği gibi sıkıcı konularda adam neler yapmış...Pek de boşuna ölmemiş bu serüvenci dersiniz kendi kendinize. Gizemli dünyalarında şifreli dillerle bilgilerini korumaya, başkalarına çaldırmamaya çalışan orta çağ simyacılarının böylece canınızı çıkaran o korkunç kimyasal formüllerin de ilk bulucuları olduklarını öğrenirsiniz. Gün gelir maddenin yok olmayacağını söyleyenlere karşı bir Einstein çıkar karşınıza, evet der, madde yok olmaz ama enerjiye dönüşebilir. Bunun için de şunlar şunlar.... gereklidir. O yazdıkları az olan şeylerdir, ama bir de olaya görülsün.
Atom çekirdeğindeki bu mini mini dünyanın kendi özgü düzenini biz insanların savaş ve barış gibi karşıt iki amaçla nasıl bozduğunu O genç çok iyi anlayacaktır, çelişkileri ta içinden duyarak. Artık onun için soyut elektron ile somut Einstein bir olacaktır.
Bu yeni kahramanlar futbol oynamazlar, boyalı basında adları çıkmaz ama adları her kitapta geçer , ömürleri de birkaç yılla değil yüzyıllarla ölçülür.
Ne dersiniz, bir ülkenin geleceği için bu gençlerden daha iyi bir yatırım, daha parlak bir umut ışığı var mıdır?
Kaynak: KİMYA GÜZELDİR
Ömer Kuleli-Osman Gürel
(NOT:Einstein müzikle uğraşırdı, Bohr futbol takımındaydı vb. birçok bilim insanı bilimin yanı sıra hayatla da ilgilenmişlerdir.Bilimle uğraşmak demek hayattan kopmak demek değildir..Bilim tarihini okudukça bilim insanlarının da bizler gibi tutkuları,hobileri veya hataları olduğunu anlarız ve onları kendimize daha yakın hissederiz...Bu da bilimi bize daha da yakınlaştırır. Bilim ve Felsefe Kulübü)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder