1 GÜFTE 12 BESTE (2008 PROJESİNDEN ALINTIDIR)
12 MARŞI BURADAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ!
Yıl 1920... Osmanlı İmparatorluğu'nun yabancı güçler karşısında dizleri üzerine çöktüğü günlerde Türk halkı mağlubiyeti kabullenmemiş, "kendi göbeğini kendi kesmeye" karar vermiş, özgürlük tutkusu Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Anadolu'nun her köşesini sarmıştı. Osmanlı Devleti'nin başkenti İstanbul'da süren umutsuz bekleyişin tersine Anadolu, heyecan ve umut dolu, küllerinden doğan yeni bir ülkenin doğuşuna tanıklık ediyordu. Ankara'da oluşturulan hükümet, ömrünü doldurmuş Osmanlı Devleti'nin karşısında Türk milletinin yepyeni bir heyecanla, kendi geleceğini belirlemek üzere ipleri eline aldığını gösteriyordu.
Ankara'da milli heyecanın doruğa ulaştığı yer, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Millet Meclisi'ydi. Mustafa Kemal Paşa'nın yayınladığı bir bildiriyle, 23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis binası çevresinde toplanmıştı. Hacı Bayram Camii'nde kılınan namazın ardından Meclis'te bir tören düzenlenmiş, ardından saat 13:45'te, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplanmıştı. En yaşlı üye sıfatıyla toplantıya başkanlık yapan Sinop Milletvekili Şerif Bey, Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunu tüm dünyaya şu sözlerle duyuruyordu:
"İstanbul'un yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclis'imizi meydana getirmiştir. Milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum."
İşte bu sözler, gelecekteki Türkiye Cumhuriyeti'nin de habercisiydi. Halk, bundan böyle İstanbul'daki padişah tarafından değil, kendi iradesini temsil eden Ankara hükümeti tarafından yönetilmek istediğini açıkça ortaya koymuştu. Milleti temsil etme yetkisi Meclis'e verilmişti. Bu yeni düzende yapılması gereken çok şey, atılması gereken çok adım vardı. Bunlardan biri de, artık milletin hep bir ağızdan söyleyip bütünleşeceği bir milli marşın tespit edilmesiydi.
Milletin sesi dünyaya yayılıyor
Millet Meclisi'nin kurucuları, Milli Marş'ın ve marşla birlikte okunacak sözlerin bulunması için en uygun yolun herkese açık bir yarışma açmak olduğuna karar verdiler. Bu amaçla görevlendirilen Maarif Vekâleti (Eğitim Bakanlığı) önce güfte için bir yarışma açtı. 1921 yılında Mehmet Akif'in şiirinin Millet Meclisi tarafından kabul edilmesinden sonra sıra müziğe geldi. Bu yönde yapılan duyurunun ardından Türkiye'nin dört bir yanından notalar gelmeye başladı. Yarışmaya gönderilen bestelerin sayısı konusunda çeşitli kaynaklarda çelişkili bilgiler bulunmasına rağmen, kayıtlara göre 55 beste değerlendirmeye tabi tutuldu. Bu bestelerin sahipleri arasında dönemin ünlü müzik adamlarının yanı sıra bestecilik vasfı öne çıkmayan, ancak kalbi milli heyecanla atan müzik öğretmenleri, hatta yurtdışında öğrenim gören kişiler dahi vardı.
Yarışmaya katılım yeterliydi. Ancak bu sırada Anadolu'daki savaş iyice kızışmış ve konu önceliğini yitirmişti. Yönetici kadroların yoğun olarak Anadolu'da devam etmekte olan savaşla ilgilenmeleri nedeniyle yarışmanın birincisini tespit etmek mümkün olmamıştı. Bu belirsizlik durumu, ilginç bir gelişmeyi de beraberinde getirmişti. Yarışmaya beste gönderen bazı müzik öğretmenlerinin, görev yaptıkları bölgelerde kendi bestelerini okutmaları nedeniyle, yurdun değişik yerlerinde, farklı farklı Milli Marş'lar çalınıp söylenmeye başlamıştı. Nitekim Edirne ve çevresinde Ahmet Yekta Bey'in, İstanbul'da Mehmed Zati ve Ali Rifat Beylerin, İzmir ve Eskişehir civarında İsmail Zühdü Bey'in, Ankara ve çevresinde ise Osman Zeki Bey'in besteleri çalınıyordu.
Bu belirsizlik, ülkenin tam olarak düşman işgalinden kurtarılışına kadar sürdü. Cumhuriyetin kurulmasından sonra milli marş konusu bir kez daha gündeme geldi. Artık, yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil edecek milli marşın tespit edilmesi ve ülkenin her yanında aynı marşın okunması arzu ediliyordu. Nihayet 1924'te Encümen-i Musiki bünyesindeki bir komisyon tarafından yapılan değerlendirme sonucunda Ali Rifat Çağatay'ın bestesi milli marş olarak kabul edildi.
1921'de açılan yarışma böylece geç de olsa tamamlanmış, üç yılı aşkın bir sürenin sonunda, arzu edilen Milli Marş tespit edilebilmişti. Ne var ki seçilen müziğin Milli Marş'a uygunluğu bir tartışma konusu olarak kalmıştı. Pek çok kişi Ali Rifat Bey'in bestesinin Batı müziği kalıplarına uymadığını düşünüyor, bir milli marş için fazla ağır olduğunu öne sürerek değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu. Eleştirilerin dozunun giderek artması üzerine, sonunda 1930 yılında Milli Marş'ın değiştirilmesi gündeme geldi ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Zeki Üngör'ün bestesinin yeniden düzenlenmesiyle, halen kullanılmakta olan Milli Marş ortaya çıktı.
İstiklal Marşı için açılan yarışmada başlangıçta bestelerin değerlendirilmek üzere Paris Konservatuvarı'na gönderilmesi düşünüldü. Bu fikre en fazla tepki veren isimlerden biri, Kâzım Karabekir Paşa'ydı. Karabekir, tepkisini sözleri ve bestesi kendisine ait "Türk Yılmaz" adlı alternatif bir marş yaratarak gösterdi.
İstiklal Marşı Meclis'te: "Her işimiz bitti de marşlara mı kaldık!"
1921 yılında İstiklal Marşı yarışmasına besteler geledursun, Meclis'te başka birçok konuda olduğu gibi bu konuda da hararetli tartışmalar yaşanıyor, hatta kimi mebuslar bunun son derece zamansız ve gereksiz bir girişim olduğunu iddia ediyordu. Nitekim tutanaklara göre 1 Kasım 1921 tarihli oturumda, Meclis'te şöyle tartışmalar cereyan ediyordu:
Durak Bey (Erzurum) - Reis Bey rica ederim, her işimiz bitti de şimdi marşlara mı kaldık? Bunarı bırakalım, beyhude vakit geçiriyoruz. Bırakınız rica ederim, bırakalım bu münakaşaları, başka şeylere geçelim. Memleket kan ağlıyor. (Gürültüler)
Tunalı Hilmi Bey (Bolu) - Onun kudsiyetini takdir etmiyen ağzını açmasın. (Gürültüler) Zira burada milli marş üzerine bahsolunuyor. Milletin marşı mukaddesdir. O mukaddesata karşı marşı takdir etmek lazım. (Şiddetli gürültüler) Ona hürmet lazım. Ankara bütün işini yapacakdır. Bu yetim kendi göbeğini kendi eliyle kesdi. Ve bugün sinni rüşde vasıl olmuşdur [rüşdünü ispat etmiştir]. Bu marş İstanbul'a gidemez. Ankara her şeyi kendisi yapar. (Alkışlar)
Türkiye'nin marşları
Her medeni ülkede, o ülkenin bağımsızlık serüvenini temsil eden bir milli marş çalınıp söylenirken, Osmanlı İmparatorluğu'nda marşlar padişahlar adına özel olarak besteleniyordu. Tahta çıkan her yeni padişah, genellikle yabancı bir besteciye, kendisi için bir marş hazırlatıyor, bu marşlar da o padişahın adıyla anılıyordu. II. Mahmud için bestelenen "Mahmudiye", Abdülmecid için bestelenen "Mecidiye" ve Abdülhamid için bestelenen "Hamidiye" marşları, bunlardan bazılarıydı.
Bir milli marşın bulunmayışı, özellikle Türk delegasyonunun yurtdışındaki temsil görevlerinde büyük sıkıntılara, hatta bazı gülünç olaylara neden oluyordu. Örneğin bir sporcu grubu yurtdışındaki bir etkinlik sırasında milli marş yerine "Hamsi Koydum Tavaya" türküsünü uydurmak zorunda kalmış, Reşadiye harp gemisinin İngiltere'deki teslim töreni sırasında da denizcilerimiz Türk milli marşını okumaya davet edilince "Entarisi Ala Benziyor" türküsüyle durumu geçiştirmeye çalışmıştı.
Proje nasıl hayat buldu
Milli Marş için yarışmaya gönderilen bestelerin notalarının bulunarak yeniden seslendirilmesi projesi, araştırmacı-yazar Mehmet Altun'un İstiklal Marşı hakkında yaptığı bireysel araştırmalar sırasında ortaya çıktı. Daha önce yapılan birçok değerli araştırmaya rağmen Milli Marş'ın ilginç öyküsünün kamuoyunda fazla bilinmediğini ve daha önce hiç müzik yönüyle değerlendirilmediğini gören Altun, konunun daha geniş kitlelerle paylaşılması için hazırladığı projeyi Tekfen Vakfı'na götürdü. Böyle bir projeyi hayata geçirmenin cumhuriyete ve onu kuranlara bir gönül borcu olduğunu düşünen Tekfen Vakfı ise destek ve işbirliği kararı alarak, bu alanda yapılacak daha kapsamlı bir araştırmaya öncülük etti.
Projenin ilk günlerinde en çok merak edilen konu, yarışma kapsamında değerlendirmeye tabi tutulan 55 bestenin kaç tanesinin notalarına ulaşılabileceğiydi. Gerek bu notaların bulunabilmesi, gerekse öykünün ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkarılabilmesi için hızla araştırma faaliyetine girişildi. İstanbul ve Ankara'da çok sayıda kütüphane, arşiv, kişisel koleksiyon tarandı; orijinal belgelere ulaşabilmek için Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerine başvuruldu; TBMM kütüphanesi ve Milli Eğitim Bakanlığı arşivi gibi birincil kaynaklarla ilişkiye geçildi. Böylece hem güfte ve beste yarışmalarına, hem bu yarışmalara gönderilen eserlere dair çok sayıda belge toparlandı. Bu belgeler kapsamlı bir çalışmaya kaynaklık edecek nitelikteydi.
Diğer taraftan araştırmalar, yarışmaya katılan bestelerden ne yazık ki pek azının notalarının günümüze ulaşabildiğini ortaya koydu. Çeşitli nedenlerle yok olan ve korunamayan orijinal notalardan 11 tanesi gün ışığına çıkarılabildi. Bu notalar Rauf Yekta, Ali Rifat (Çağatay), İsmail Hakkı (Aksoy), Halit Lemi (Atlı), İsmail Zühtü (Ateş), Zati (Arca), Ahmet Yekta (Madran), Mustafa (Sunar), Abdülkadir (Töre), Kâzım (Uz) ve Osman Zeki (Üngör) gibi bestecilere aitti. Ayrıca Kâzım Karabekir Paşa'nın yine aynı dönemde yarışma dışı olarak bestelediği, güftesini de kendisi yazdığı "Türk Yılmaz" adlı eser de diğerlerinin yanındaki yerini aldı.
Bugüne kadar kamuoyu önünde hiç seslendirilmemiş olan Milli Marş bestelerinin özel bir konserde, Tekfen Filarmoni Orkestrası tarafından seslendirilmesini sağlamak için, öncelikle notaların orkestra düzenlemelerinin yapılması gerekiyordu. Bu konuda, projenin sanat danışmanı ve aynı zamanda bestecilerinden biri olan Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Anasanat Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Uçarsu'nun öncülüğünde, birçok değerli Türk bestecisiyle ortak bir çalışmaya girişildi. Bu görevi büyük bir heyecanla kabul eden Nevit Kodallı, Hüseyin Sermet, Emre Aracı, Turgay Erdener, Ertuğ Korkmaz, Özkan Manav, Çetin Işıközlü, Betin Güneş, Ayşe Önder ve Murat Kodallı, notaların özüne sadık kalarak, eserleri yeniden düzenledi.
Büyük bir ekip çalışmanın sonucunda gerçekleşen projenin son aşaması, 24 Ekim 2008 akşamı İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda Tekfen Filarmoni Orkestrası tarafından verilecek konser olacak. İstiklal Marşı'nın bir kez daha zihinlerimizdeki yerinin tazelenmesini hedefleyen konserde, bugüne kadar hiç seslendirilmemiş marş bestelerinin dinleyicilerle paylaşılmasıyla bir ilke imza atılacak. Şef Saim Akçıl yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası ile birlikte, TRT İstanbul Gençlik Korosu, Şenol Talınlı (tenor), Sumru Ağıryürüyen (vokal), Hüseyin Sermet (piyano), Ercan Irmak (ney), Göksel Baktagir (kanun) ve Yurdal Tokçan (ut) gibi usta isimler konserde sahne alacak. Ayrıca o dönemin atmosferini seyirciye daha iyi hissettirmek amacıyla eserler arası geçişlerde, tiyatro yönetmeni Yücel Erten'in sahneye koyduğu anlatı ve anekdotlara da yer verilecek. Bu sayede Milli Mücadele Dönemi'nin duyguları Çetin Tekindor'un anlatımıyla yeniden yaşatılmış olacak.
Konsere ek olarak, seslendirilen eserlerin kalıcılığını sağlamak üzere konserin ertesi günü stüdyoda bir CD kaydı gerçekleştirilecek. Tekfen Vakfı adına Tekfen Holding Kurumsal İletişim Koordinatörlük bölümü tarafından yürütülen bu çalışmaları, konserle eşzamanlı olarak yayımlanacak bir kitap tamamlayacak. Uzun bir araştırma sürecinin sonunda hazırlanan belgesel niteliğindeki bu kitap, İstiklal Marşı'nın bilinmeyen öyküsünü nesilden nesile aktarmak üzere kütüphanelerdeki yerini alacak.
Kaynak: http://www.1gufte12beste.com/
BENDEN BİR ÇALIŞMA!
İstek ve değerledirmeler doğrultusunda bu yeni yazdığım şekli paylaşıyorum. Transpozeli olarak akorlu uygulamasını sizlere bırakıyorum. Klasik gitar notasyonunda herhangi bir transpoze şansınız bu düzenleme için yok. Daha önce belittiğim Sefa YEPREM düzenlemesinin buna daha uygun olduğunu belirtmeliyim. İstiklal Marşı'mıza verdiğimiz değerin bilinciyle, lütfen bu düzenlememi paylaşırken emeğe saygı duyacağınıza eminim. Eleştiri ve yorumlarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Süleyman EKER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder