İstiklal Marşı ' nın Telif hakkı kime ait?




İlginç bir konu ve çok güzel açıklamalarıyla müzikolog bözüyle paylaşılması gerekn bir yazı! Sonuna kadar çıldırmadan okuyabilirseniz ne ala !

Konuyu biliyorsunuz. Süreci hatırlatalım. Almanya’da bir Türk ilköğretim okulu, 23 Nisan 2007’de özel bir kutlama programı gerçekleştirdi. Ülkede telif hakları hakkındaki kanuna dayalı olarak, peşinen kullandığı şarkıların bedellerini de, telif toplama kuruluşu olan GEMA’ya ödedi. Programda seslendirilmek üzere, Türk İstiklâl Marşı için, orada bulunan çalgılara uygun bir düzenleme yapıldı. Düzenlemeyi gerçekleştiren kişi, orkestrasyon için de kuruluştan telif ödenmesini istedi. (Aslında düzenleme yapana telif, ancak bestecinin veya mirasçılarının onayıyla ödenir.) GEMA’nın İstiklâl Marşı için telif istemesi üzerine bir yazışma trafiği başladı. Konu Türk basınına, yanlış bir açıyla, “Almanlar, İstiklâl Marşımız için bizden telif istiyor” diye lanse edildi. Yurtdışındaki mevzuat; kullanılan eserlerin haklarının, telif kuruluşunca peşinen toplanması ve kayıtlı olan üyeye ödenmesi; kayıtlı olmayan için de - bir gün başvuruda bulunduğunda peşin ödemede bulunmak üzere - havuzda bekletilmesi şeklindedir. GEMA’nın yaptığı; esasen çok ideal ve doğru bir yaklaşım! Keşke ülkemizde de böylesi mevzuat ve yaklaşımlar geçerli olsa!


Gördünüz, izlediniz! Konunun Türkiye’ye aktarılması ve ulusal marşın kamulaştırılmadığının ortaya çıkışı; trajikomik bir gündemin oluşmasına yol açtı.

Sonra ne oldu? Bakanlar Kurulu toplanarak; İstiklâl Marşı’nı 5846 no’lu Kanun kapsamından çıkarıp 9 Aralık 2010 Perşembe günkü Resmi Gazete’de yayınlanan bir karar aldı. 6 Aralık 2010 tarihli ve 2010/1126 sayılı kararnameye göre; “İstiklâl Marşı 5846 sayılı kanun kapsamından çıkarılarak, çoğaltma ve yayma hakları bedelsizleştiriliyor, kararnamenin yürütme yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devrediliyor”. Kararname, basında “İstiklâl Marşı Kamulaştırıldı” manşetleriyle duyuruldu. Peki, bürokrasi ne demiş oldu? Bundan böyle kimse, İstiklâl Marşı için telif isteyemeyecek.

Öyle mi acaba? İnceleyelim. Türkiye’de telif haklarını koruyan 5846 no’lu Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu var biliyorsunuz. Aşama aşama değerlendirelim. 7’inci maddesinde; “Hak sahibinin rızasiyle umuma arzedilen bir eser alenileşmiş sayılır. Bir eserin aslından çoğaltma ile elde nüshaları hak sahibinin rızasiyle satışa çıkarılma veya dağıtılma yahut diğer bir şekilde ticaret mevkiine konulma suretiyle umuma arzedilirse o eser yayımlanmış sayılır” demektedir. Eser, hak sahibinin rızasıyla alenileşir ve yayınlanması da bu şekilde olur. Marşın söz yazarı, Mehmet Akif Ersoy, bestecisi Osman Zeki Üngör’dür. Ersoy’un ölümünün üzerinden geçen süre, 70 yılı aştığından dolayı mirasçıları hak talep edememektedir. Osman Zeki Üngör’ün vefatı üzerinden ise 52 yıl geçtiğinden dolayı, haklar, hayattaki tek torunu olan varisindedir.

Kanun’un 47’inci maddesinde ise aynen şöyle denir: “Bir kararname ile memleket kültürü için önemi haiz görülen bir eser üzerindeki mali haklardan faydalanma salahiyeti, hak sahiplerine münasip bir bedel ödenmesi suretiyle koruma süresinin bitiminden önce kamuya maledilebilir”. 22’inci ve 23’üncü maddelere göre de, çoğaltma ve yayma hakkı da eserin sahibi veya varislerine aittir. Uzun sözün kısası, kimler hak sahibiyse, onlara bir bedel ödenmesi veya rızalarının alınmasıyla eserin hakları devralınabilir.

Bedel ödendi mi? Hayır! Hak sahiplerinden “olur” alındı mı? Hayır! Ne yapıldı o halde? Yürütme organı olarak Bakanlar Kurulu, kanun hükmünde kararname çıkardı. Buna hakkı var yürütmenin… Ancak istediği bir eser veya yapıyı, hak sahibi kişi ve kurumu mağdur etmeme adına bedel karşılığı kamulaştırabilir. Sonuç olarak Bakanlar Kurulu; İstiklâl Marşı’nın “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan mali haklar dışında olduğu; hiçbir gerçek ya da tüzel kişi, kurum, kuruluş veya birlik tarafından İstiklâl Marşı’nın çoğaltılması, yayılması, temsili ve işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletimi karşılığında bedel talep edilemeyeceği” hükmü verdi.

Ama bir eksiklik var kararnamede! Marşın kamulaştırıldığı ifadesi bulunmuyor. Kararname; yalnızca bedel istenemeyeceği hakkında… Bundan dolayı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına bir kamulaştırma gerçekleştirilmemiş oluyor. Eksik mevzuatla, sorun ötelenmiş gözüküyor.

Neden mi? Kanunun 70’inci maddesi; “Manevi hakları haleldar edilen kişinin, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat ödenmesi için dava açabileceğini, mahkemenin, bu para yerine veya bunlara ek olarak başka bir manevi tazminat şekline de hükmedebileceğini” bildiriyor. Yani, devletin istediği eser veya yapıyı kamulaştırabileceği, ancak mağduriyeti önlemek maksadıyla varise mutlaka bedel ödemesi gerektiğini, ödemezse hak sahiplerinin manevi haklarının artacağını anlatıyor.

Bakınız, konu hakkında, özellikle Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hakkında uzman olan, Ankara Devlet Konservatuvarı mezunu avukat Tamer Yıldırım neler diyor:

“Hükümetin, konunun âciliyetine binaen çıkarmış olduğu Kanun Hükmünde Kararname, bir kamulaştırma niteliğinde değildir. Kararname tüm tartışmalara nokta koymaya yönelik, İstiklâl Marşı’ndan kaynaklanabilecek mali hakların önüne geçmeye çalışan, özel bir düzenlemedir. (Tamer Yıldırım, yaklaşımın popülist niteliğinden bahsediyor. E.A.)

“Kendimizi İstiklâl Marşı’nın hak sahibi varisleri yerine koyduğumuzda şöyle bir manzara çıkıyor ortaya: Özel olarak kanunda belirlenen usul ve esas dışına çıkılmış, özel bir düzenleme yapılmış. Millet nazarında, İstiklâl Marşı için sanki hak sahibi varisler olarak bedel istemişiz de, devlet bu bedeli vermemek için böylesi bir düzenlemeye gitmiş gibi bir manzara çıkıyor ortaya. Bu kanaatin, çevremizde ve toplumda hak sahipleri varisler aleyhinde oluşturacağı olumsuz intibaı hayal ediniz! Sırf bu nedenle, manen eziklik duyacağımız için, mevcut yasalar ve etik açıdan bu kararnameyi yerinde bulmuyorum.

“Yapılması gereken, İstiklâl Marşı’nın bestecisinin yasal varislerine, hak sahipleri olarak, bir bedel ödemeyi teklif etmektir. Bu teklif neticesinde, eğer karşı taraftan bir bedel isteniyorsa, bu bedelin hak sahibine takdimi ve başka bir kararnameyle eserin kamuya mal edilmesi gerekir. Eğer devlet tarafından yapılan bedel teklifine varislerce olumsuz yaklaşılarak bu bedel istenmiyorsa hatta asıl bu bedeli almamayı onur olarak gören bir varis varsa, kendilerine böylesi bir onuru da yaşatmak gerekir.

“Bakın başka bir ayrıntı daha sunayım. Kararname daha evvelce gerçekleştirilmiş olsaydı bile yurtdışında aranje yapan kişi zaten varislerin aranjeye ilişkin bir izni söz konusu olmadığından dolayı telif talebinde bulunamayacaktı. Dolayısıyla çıkan kararname, yurtdışından gelebilecek benzer bir telif onayı başvurusu için etkili değildir! Bu kapsamda, aranje yapılmasına dair izin hâlâ eser sahibindedir. Ayrıca çıkartılan bu yasanın, önceki uyuşmazlıklara da bir çözüm oluşturmayacağı, mevzuat gereği bir gerçektir. Anlayacağınız, İstiklâl Marşı hakkındaki Kararname, kanuni varislere yurtdışından gelebilecek telif konularını hâlâ engellememektedir.

“Özetleyecek olursam, Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı Kararname, ilgili yasadaki hükümler doğrultusunda hazırlanmamış, yasanın dışına çıkılmıştır. Dolayısıyla hukuken kusurlar ortaya çıkartabileceği ihtimali, hâlâ söz konusudur.”

Avukat Tamer Yıldırım’ın konu hakkındaki mütalaasını okuduk. İstiklâl Marşı’nın kamulaştırılması konusu görüşüldüğü sırada Osman Zeki Üngör’ün hayattaki varislerine ulaşarak rızasının alınması gerekliliği sanırım anlaşılmıştır. Varislerin, 12 Mart İstiklâl Marşı ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü etkinlikleri içine Osman Zeki Üngör’ün de katılması, TBMM’deki İstiklâl Marşı köşesine Üngör’ün kabartmasının da eklenmesi, Üngör adına vakıf ve müze kurulması gibi bedelsiz, maddi getirisi olmayacak, ancak gönüllerini alacak isteklerde bulunması beklenebilir. Devlet, varislerden bu onuru esirgememeli! Avukat Tamer Yıldırım’a teşekkürlerimle…

ERSİN ANTEP

ersin@muzikoloji.org

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails